MÜRSELAT SURESİ(2.BÖLÜM)


(8)Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman,

Yıldızların Işığı Nasıl Söndü ve Döküldü?

Tekvir Suresi’nin 2. ayeti, “Yıldızlar kararıp döküldüğü zaman” diye buyurur. Bu ayet, yıldızların ışığının kararıp söndüğünü ve döküldüğünü açıkça ifade etmektedir. Ayet, yıldızların sadece ışıklarının sönmekle kalmayıp aynı zamanda döküldüğünü ve silindiğini de belirtir.

(9)Gök yarıldığı zaman,

Göklerin Yarıılması ve İnsanların Durumu

Göklerin kendi başına, rastgele yarıldığı düşüncesi doğru değildir. İnşikâk Suresi’nin 1. ayeti, “Gök yarıldığı ve Rabbini dinleyip boyun eğdiği zaman…” buyurarak, göğün bu eylemi kendi isteğiyle değil, Rabbinin emrine uyarak gerçekleştirdiğini açıkça ortaya koyar. Gök, zaten bu itaate uygun bir şekilde yaratılmıştır.

Gökler ve yerler gibi koca varlıklar bile, Allah’ı dinleyip O’nun emirlerine boyun eğerler. Yarılmak ve parçalanmak gibi zorlu durumlar karşısında bile, Allah’ın emrini yerine getirirler.

Peki ya biz insanlar? Rabbimizin emirlerine ne kadar itaat ettik? Kaç emrine boyun eğdik? Çoğu zaman Allah’ın emirlerini bilmek bile istemiyoruz, merak bile etmiyoruz. Örneğin, Fatiha Suresi’nde Rabbimizin bize ne anlattığını kaçımız gerçekten biliyor? İşte bu kadar uzak düşmüş, zayıf inançlarla yaşayıp gidiyoruz. Gökler bile emre uyarken, biz insanlar uymakta zorlanıyoruz.

Gökler bu haldeyken, peki ya dağlar ne halde? Onlar da benzer bir itaati sergiliyorlar mı?

(10)Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman,

Dağların Savrulması ve Kıyamet Günü

İnsan zihni, dağların büyüklüğü ve ululuğu nedeniyle onların nasıl savrulacağını kolay kolay kavrayamaz. Bu nedenle Kuran’da dağlarla ilgili insanların bu sorusuna özel bir yer verilmiştir. Taha Suresi 105. ayette şöyle buyurulur: “Bir de sana dağlardan soruyorlar. De ki: Rabbim onları ufalayıp savuracak da yerlerini dümdüz bomboş bırakacak. Onda ne bir iniş ne bir yokuş göremeyeceksin.” Bu ayet, dağların toz haline getirilerek savrulacağını ve yerlerinin bomboş kalacağını açıkça ortaya koyar.

Kıyametin bu dehşet verici sahneleri, bizlere Rabbimizin kudretini ve hesap gününün kaçınılmazlığını hatırlatır. Peki, bu hesap anından kaçabilecek miyiz? Maalesef, Kehf Suresi’nin 47. ayeti bu konuda net bir cevap verir: “Düşün o günü ki dağları yürütürüz, yeryüzünü çırılçıplak görürsün. Ve onları hep mahşere toplamışızdır; daha hiç kimse bırakmamışızdır.”

Bu ayet, kaçışın mümkün olmadığını ve herkesin mahşer yerinde toplanacağını belirtir. Biz insanlar, çoğu zaman Allah’a yönelmekten, dürüstlük, sadakat, doğruluk, adalet ve tatlı dillilik gibi değerleri benimsemekten kaçındık. Hatta namaz kılmak bile bize zor geldi. Belki de kaç kişinin gözyaşına sebep olduk, ah aldık. Ancak Rabbimiz, hiç kimseyi bu hesaptan muaf tutmadı. Herkesi, peygamberler de dahil olmak üzere mahşer yerinde topladı.

Bu durum, kıyamet gününün ciddiyetini ve her birimizin amellerimizle yüzleşeceğimizi gözler önüne serer.

(11)Peygamberler için (ümmetlerine şahitlik etmek üzere) vakit belirlendiği zaman (kıyamet gerçekleşir).

Resul ve Peygamber Kavramları: Farkları ve Hesap Günü

Resul kelimesi elçi anlamına gelir. Allah’tan aldığı emirleri hiçbir ekleme veya çıkarma yapmadan, birebir insanlara ulaştıran kişidir. Kuran’da “Resul” ifadesi geçtiğinde, o kişinin Allah’ın elçiliğini yaptığını anlamalıyız.

Peygamber ifadesi ise daha farklı bir kavramdır. Peygamberlerin hayatlarından, öğrettiklerinden ve tebliğlerinden bahseder. Onlar, buluşma günü olan Hesap Günü için hazırlanmışlardır.

Hesap Günü ve Sorgulama

Zümer Suresi 69. ayette Hesap Günü şöyle tasvir edilir: “Yeryüzü Rabbinin nuru ile aydınlanır, kitap konulur. Peygamberler ve şahitler getirilir ve aralarında hakkaniyetle hüküm verilir; onlar asla haksızlığa uğratılmazlar.” Bu ayetle birlikte Rabbimizin nuruyla her yerin aydınlandığı, Kuran’ın ortaya konulduğu ve peygamberler ile şahitlerin getirildiği bir sahne canlanır.

Kuran’ın ortaya konulmasının sebebi, bizim Kuran’dan sorguya çekilecek olmamızdır. Zuhruf Suresi 44. ayet bu durumu açıkça ifade eder: “Bu kitaptan sorguya çekileceksiniz.” Rabbimiz bizlere, Kuran’ın her bir ayetine uyup uymadığımızı, hayatımızı ona göre düzenleyip düzenlemediğimizi tek tek soracaktır.

Peki, bizler kul olarak hesaba çekilirken, peygamberler sorguya çekilmeyecek mi? Onlar da bir kul değil midir? Kuran’da bu sorunun cevabı Araf Suresi 6. ayette bulunur: “Sonra elbette peygamber gönderilen ümmetlere soracağız; elbette gönderilen peygamberlere de soracağız.” Allah Teala, hem peygamber gönderilen toplumlara hem de o toplumlara gönderilen peygamberlere hesap soracağını belirtmektedir.

Peygamberlere peygamberlik görevini yapıp yapmadıklarını soran Allah, bizlere Kuran ayetlerini anlayıp anlamadığımızı ve hayatımıza uygulayıp uygulamadığımızı kesinlikle soracaktır. Zuhruf Suresi 44. ayet,Kuran’dan sorguya çekileceğimizden bahsetmektedir.

Müslümanlık İddiası ve Sorumluluğumuz

Bir araba tamircisinin arabanın parçalarını bilmeden “ben tamirciyim” demesi ne kadar inandırıcı değilse, bizlerin de hayatımızı Kuran ayetlerine göre düzenlemeden “Müslümanım” dememiz o kadar anlamsızdır. Müslümanlık iddiamızın arkasında durmalıyız.

Hac Suresi 78. ayet, Allah’ın bize “Müslüman” adını verdiğini belirtir: “…daha önce ve Kur’an’da peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için size Müslüman adını veren O’dur.” Bu durumda sorumluluğumuz açıktır: namaz kılmak, zekat vermek, Allah’a sımsıkı sarılmak. Allah’a sımsıkı sarılmak ise, Kuran’ın emirlerini okuyup uygulamaktan geçer. İşte o zaman Müslüman kelimesinin hakkını vermiş oluruz.

Ayetler apaçık ortadayken, “ben namazımı kılarım, orucumu tutarım, Hacca da gittim, zekat da veriyorum” demek, ancak Kuran’ı hayatımızdan uzaklaştırmak anlamına gelir. Allah boşuna 600 sayfalık Kuran’ı rehber edinmemiz için göndermedi. Kuran’ın hayatımızdaki yerini azaltmamalıyız. Başka kitapları okumaktan ziyade, Kuran’ı anlayıp hayatımıza yansıtmaya çalışmalıyız.

İmamımız Kim Olmalı?

Eğer imamımız, önderimiz peygamberimiz olsun istiyorsak, onun elçilik yaptığı bu Kuran’ı öğrenmeliyiz. Hiçbir hocayı, alimi imam olarak görmemeliyiz. Peygamber Efendimizin imamlığı bize yeter ve yetmelidir.

İsra Suresi 71. ayette “Günün birinde her sınıf insanlar imamlarıyla çağıracağız” buyrulur. Allahu Teala Peygamber Efendimiz için “onda örneklik vardır” demiştir. Bu sebeple Allah’ın örnek verdiği, örnek almamızı istediği Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’i kendimize örnek almalı ve imamımız olarak görmeliyiz.

(12)(Bu) hangi güne ertelenmiştir?

Kıyamet Alametleri ve Hesabın Ertelenmesi

Yukarıda bahsedilen yıldızların silinmesi, göğün yarılması, dağların savrulması ve peygamberlerin hesap gününe getirilmesi gibi büyük olayların hepsi belirli bir zaman için ertelenmiştir. Peki, hangi zaman için? Elbette ki her insanın ecelinin gelmesi için ertelenmiştir.

En’am Suresi’nin 2. ayetinde şöyle buyurulur: “O, sizi bir çamurdan yaratan, sonra bir ecel takdir edendir. Bir de Allah’ın katında takdir edilen bir ecel vardır. Sonra da siz daha şüphe ediyorsunuz.” Bu ayet, hem bireysel ecelimizi hem de tüm evren için belirlenmiş olan genel eceli ifade eder. Toplumların peygamberler karşısında düştüğü en büyük yanılgı, ecel gelmeden ölümün olmayacağını bilmemeleridir.

Fasıl Günü ve İnsanların Şüpheleri

Peygamberler, toplumları Fasıl Günü yani yeniden dirilip hesap gününün geleceği konusunda uyarmışlardır. Ancak toplumlar, bu uyarılara genellikle alaycı bir tavırla karşılık vermişlerdir: “Ne yani, ölümden sonra dirilme mi dedin? Hesaba çekilme mi dedin? Azap mı dedin? Cennet mi dedin, cehennem mi dedin? Sen onları git başkalarına anlat, ey peygamber! Eğer bu dediklerin gerçekse, haydi getirsenize onu bize! Haydi ne getireceksin? Getir görelim!”

Nuh peygambere de benzer şekilde diklenmişlerdi. Hud Suresi 32. ayet şöyle der: “Dediler ki: Ey Nuh! Cidden bizimle uğraştın, mücadelemizde çok ileri de gittin. Haydi bizi tehdit edip durduğun azabı getir de görelim eğer doğru sözlülerden isen.” Salih peygambere de aynı şekilde meydan okudular. Hud Suresi 77. ayette bu durum şöyle anlatılır: “Derken o dişi deveyi öldürdüler ve Rablerinin emrinden azgınlık ettiler ve dediler ki: Ey Salih! Sen gerçek peygamberlerden isen bize tehdit etmekte olduğun azabı getir görelim!”

Bu insanlar, kendilerine vaat edilen azabın ne zaman geleceğini bilmiyor, sanki hiç gelmeyecekmiş gibi davranıyorlardı. Bugün de benzer şekilde, kıyamet ve hesap günü uyarısı yapıldığında, “hani nerede bu azaplar, niye gelmiyor?” diyerek can yakmaya devam edenler var.

Azabın Kaçınılmazlığı

Merak etmesinler, Allah’ın azabı belki şu an değil ama ileride muhakkak olacaktır; ecelleri geldiğinde olacaktır. Tur Suresi 7. ayet bu gerçeği kesin bir dille ifade eder: “Rabbinin azabı mutlaka vuku bulacaktır. Ona engel olacak hiçbir şey yoktur.”

Biz Müslümanlar bu ayetlere inanırız ve o anı bekleriz. Bütün ayetlere karşı çıkanların, hesap vereceğini düşünmeden can yakanların bir gün hesap vereceğini biliyoruz. Bizler hesaba inanıyoruz.

Hesap Günü Ne İçin Ertelendi?

Rabbimiz Mürselat Suresi’nde bu büyük günün hangi gün için ertelendiğini şöyle açıklar: “Hangi gün için ertelendi? Hüküm günü için.”

(13)Hüküm ve ayırım gününe.

Ayrım Günü: Haklı ile Haksızın Ayrılacağı Gün

Yıldızların silinmesi, göğün yarılması, dağların savrulması ve peygamberlerin hesap gününe getirilmesi gibi tüm bu büyük olaylar, ayırma günü için ertelenmiştir. Bu, karar günü, yani haklı ile haksızın birbirinden ayrılacağı gündür.

Fasıl Ne Demektir?

Fasıl, ayırmak demektir. İyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, suçlu ile suçsuzu birbirinden ayırmak anlamına gelir. Bu ayrım, bütün olan bir şeyin parçalara ayrılması değil, bir bütünün içindeki farklı unsurların net bir şekilde ayrışmasıdır.

Dünyaya baktığımızda, haklı, haksız, suçlu, suçsuz, iyi ve kötü, hepsi bir arada yaşıyor. Şehrimizde, sokağımızda, hatta evimizin içinde bile bu durumu tecrübe etmek zorunda kalıyoruz. Bu, dünyanın bir kanunudur, bir imtihanıdır.

Firavun’un Karısı Asiye’nin Örneği

Kuran, bu duruma bir örnek olarak Firavun’un karısı Asiye’yi gösterir. Tahrim Suresi 11. ayet şöyle der: “Allah inananlara da Firavun’un karısını örnek gösterdi.” Firavun, Musa peygamber zamanında yaşamış çok kötü bir yöneticiydi. Ancak onun karısı Asiye, inananlar için bir örnektir.

Asiye şöyle dua etmişti: “Rabbim! Bana yanında, cennetin içinde bir ev yap. Beni Firavun’dan ve onun kötü işinden kurtar ve beni şu zalim toplumdan kurtar.” Bu dua, Asiye’nin ne kadar bunaldığını ve daraldığını gösterir. Dünyanın imtihanı işte budur; bir evde bile bazıları çok iyi olurken, bazıları Firavun’dan bile daha kötü olabilir.

Kötülüklerin Son Bulduğu Gün

Rabbimiz, o büyük ayırma günü geldiğinde, bütün kötü insanların iyi insanlardan kesin ve net bir şekilde ayrılacağını buyurmuştur. O kötüler, artık iyileri rahatsız edemeyecek, kalplerini kıramayacaktır. Bu günü, içimizde o kadar çok bekleyen var ki… Kendi ailemizde bile kötülük yapanlar varken, bu günü hasretle bekleyenler vardır.

Dünyada kötülükler yapıp da “Allah beni çarpmadı, azap etmedi, başıma taşlar yağmadı” diyen veya bunu aklından geçiren insanlara Rabbimiz, ayırma günü için ertelendiği ayetini söyleyerek çok güzel bir mesaj verir. Allah’ın özelliklerinden biri olan Halim (yumuşak davranan, hemen cezalandırmayan) sıfatını bilen bir insan, kötülük yapma durumunda böyle kalmamalıdır. Bilmelidir ki Allah, ayırma gününü bekler ve hesap sorar. İlahi adaletten kaçmak mümkün değildir; İlahi Adalet yani Allah’ın adaleti onu bulur ve hesap sorar. Bu ayrım gününün farkına varılmalı ve ona göre davranılmalıdır.

Ayırt Etme Günü Hepimiz İçin Geçerli

Bu ayırt etme günü, hepimiz için geçerli midir? Duhan Suresi 40. ayet şöyle buyurur: “Haberiniz olsun ki o ayırt etme günü hepinizin zamanlarıdır.” Yani, ne kadar aynı ortamda olsak da, aynı yerde çalışsak da, aynı havayı teneffüs etsek de, ayırt etme günü bir gün gelecek ve bu hepimiz için geçerli olacaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir