(12)Üstünüze yedi sağlam gök bina ettik.
Yedi kat göğün yaratılışı ve her birinin bir görevi olması, Kuran’da çeşitli ayetlerde vurgulanır. Bu ayetlerde, evrenin ve içindeki her şeyin bir hikmetle ve amaçla yaratıldığına dikkat çekilir. İnkarcıların ise bu yaratılışın boş yere olduğunu düşündükleri belirtilir.
Yedi Kat Gök ve Görevleri
Fussilet Suresi 12. ayette şöyle buyrulur: “Böylece onları iki günde yedi Gök olarak yarattı ve her bir göğe görevini vahyetti.” Bu ayet, Allah’ın gökyüzünü yedi kat olarak yarattığını ve her bir kata özel bir görev verdiğini açıkça ifade eder. Bu durum, evrende rastgelelik değil, belirli bir düzen ve işleyiş olduğunu gösterir. Her katın kendi işlevi ve rolü vardır; bu, evrenin karmaşık ve mükemmel bir tasarıma sahip olduğunun kanıtıdır.
Yaratılışın Amacı ve İnkarcıların Bakış Açısı
Sad Suresi 27. ayette ise “Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri Biz boş yere yaratmadık” denilir. Bu ayet, yaratılışın anlamsız olmadığına, aksine büyük bir amacının olduğuna işaret eder. Ayetin devamında ise “bu, inkar edenlerin zannıdır” denilerek, inkarcıların yaratılışın boş yere olduğu düşüncesinin yanlışlığı vurgulanır. Onlar, kendilerini bir görevi olmayan ve sorumluluk taşımayan varlıklar olarak gördükleri için, evrenin de boş yere yaratıldığını zannederler. Bu düşünce, onların Allah’a kulluk etme ve O’nun emirlerine uyma sorumluluğunu reddetmelerine yol açar.
İman ve Kulluk İlişkisi
Ayetlerde ve açıklamalarda vurgulandığı gibi, Allah’ın her şeyi bir amaçla yaratmış olması, insanlara da belirli bir sorumluluk yükler. Mü’minun Suresi 86. ayette “o yedi göğün Rabbi ve o azametli arşın Rabbi kimdir?” diye sorulduğunda, inkarcıların bile “Allah” diyecekleri belirtilir. Ancak, her şeyi Allah’ın yarattığını kabul etmelerine rağmen, bazı insanlar yaratılışın amacını idrak edip kulluk görevlerini yerine getirmezler. Bu kişiler, Allah’tan korkmaz ve kötülüklerine devam ederler. Bu durum, yalnızca Allah’ın varlığını kabul etmenin yeterli olmadığını, aynı zamanda O’na kulluk etmek, O’nun buyruklarına uymak ve hayatını O’nun rızasına uygun yaşamak gerektiğini gösterir.
Kısacası, yedi kat göğün ve evrendeki her şeyin bir görevle yaratılması, Allah’ın mutlak kudretini, hikmetini ve evrendeki düzeni gösterir. Bu, aynı zamanda insanlara da bir amaçla yaratıldıklarını ve sorumlu olduklarını hatırlatır.
(13)Alev alev yanan aydınlatıcı ve ısıtıcı bir kandil yarattık.
Evrenin yaratılışındaki bu düzen ve işleyiş, Kur’an-ı Kerim’de sıkça vurgulanan bir konudur. Allah’ın yedi kat göğü inşa etmesi ve onları aydınlatmak için Güneş’i bir kandil gibi asması, O’nun sonsuz kudretini ve hikmetini gözler önüne serer.
Kainatın Aydınlanması ve Kur’an’ın Rehberliği
Furkan Suresi 61. ayette Güneş’ten “ışık saçan bir kandil” olarak bahsedilmesi, göklerin ve yerin aydınlanmasının Allah’ın bir lütfu olduğunu gösterir. Tıpkı maddi dünyanın Güneş ile aydınlanması gibi, manevi dünyamızın ve hayatlarımızın aydınlanması için de Allah bize bir rehber göndermiştir: Kur’an-ı Kerim.
Kur’an: Karanlıklardan Nura Çıkarıcı
Kur’an-ı Kerim, Allah’ın izniyle insanlığı karanlıklardan nura çıkarmak için gönderilmiş bir kitaptır. Hayatın karmaşık sorularına cevaplar sunar, doğru yolu gösterir ve insanı Allah’a yakınlaştırır. Tıpkı gece karanlığında bir ışığın yolumuzu aydınlatması gibi, Kur’an da hayatın zorlukları ve belirsizlikleri karşısında bize yol gösterir.
Kur’an’ı Okumak ve Yaşamak
Kur’an’ı sadece okumak yeterli değildir; onu anlamak ve hayatımıza uygulamak da büyük önem taşır. Her gün Kur’an’ı okumak, onun öğretilerini kavramak ve bu öğretileri davranışlarımıza yansıtmak, bizi manevi karanlıklardan çıkaracak ve Allah’ın rızasına uygun bir yaşam sürmemizi sağlayacaktır. Bu şekilde, Allah’ın bize bahşettiği bu eşsiz kandili hakkıyla kullanmış oluruz.
Sizce Kur’an-ı Kerim’in hayatımızdaki rolü sadece manevi aydınlanma ile mi sınırlıdır, yoksa günlük pratiklerimizde de bize yol gösterir mi?
(14-16) Taneler, bitkiler, sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye yağmur yüklü yoğun bulutlardan şarıl şarıl yağmur yağdırdık.
Güneşten Toprağa: Yaratılışın Kusursuz Döngüsü
Güneş’in varlığıyla ısınan dünya, suları buharlaştırır. Gökyüzüne yükselen bu buharlar, bir süre sonra yağmur olarak yeryüzüne geri döner. İşte bu can suyuyla, toprak uyanır ve birbirinden çeşit çeşit bitkiler filizlenir. Bu döngüye baktığımızda, Kuran-ı Kerim’in mesajını daha iyi kavrarız.
Rad Suresi ve Akıl Sahipleri İçin Ayetler
Rad Suresi 4. ayette şöyle buyrulur: “Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar vardır. Üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır ki hepsi bir tek su ile sulanır. Halbuki meyvelerinde birini öbürüne üstün kılıyoruz. Şüphesiz bunda aklı olan bir topluluk için ayetler vardır.”
Düşünün, aynı topraktan, aynı suyla beslenen meyvelerin her birinin tadı, görüntüsü, rengi nasıl da farklıdır! Bu çeşitlilik bizi şaşırtır, öyle değil mi? Ancak Rabbimiz, bizim buna şaşırmamızı istemiyor. Peki neye şaşırmalıyız? Bunca açık delile rağmen dirilişe inanmayan, sanki ölümden sonra bir hayat yokmuş gibi davranan insanlara şaşırmamızı istiyor. “Biz toprak olup gittikten sonra mı, yani biz gerçekten yeniden mi yaratılacağız?” diyenler, aslında Rablerini inkar etmiş olurlar. Onlar, boyunlarında demir halkalar bulunanlar gibi, ebediyen cehennemde kalacaklardır. Toprağa ve ondan çıkan ürünlere baksalar, yaratılışın ta kendisini görmeleri gerekirdi. Ama inanmak istemeyen, maalesef inanmaz.
Araf Suresi: Ölüleri Diriltmek Gibi
Rabbimiz, diriliş gerçeğini anlamamız için Araf Suresi 57. ayette bize çok basit bir örnek veriyor: “Ve O, öyle bir Allah’tır ki rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci gönderir. Sonunda bunlar o ağır ağır bulutları hafif bir şey gibi kaldırıp yüklendikleri bir memlekete sevk etmişizdir. Derken ona su indirmişizdir. Derken onunla her türlü ürünü çıkarmışızdır. İşte ölüleri böyle çıkaracağız. Gerçektir ki düşünür ibret alırsınız.”
Rabbimizin verdiği bu örneği anlamayan yoktur. Rüzgarlar bulutları taşır, yağmur yağar ve toprak canlanır. Tıpkı bunun gibi, ölüler de tekrar diriltilecektir. Kur’an’ın mesajı herkes içindir ve herkesin anlayabileceği sadelikte sunulmuştur.
Toprağın Verimi ve Kalplerimizdeki Tohumlar
Ayetler, yağmur gibi yeryüzüne iner. Ama tıpkı her toprağın verimli olmaması gibi, her kalp de bu ayetlerden aynı şekilde faydalanamaz. “Toprağı verimli olan güzel bir memleketin bitkisi, Rabbinin izniyle çıkar ve yetişir. Kötü, verimsiz olan bir yerin bitkisi ise çıkmaz, çıksa da bir işe yaramaz. Şükredecek bir topluluk için ayetleri böyle çeşitli olarak açıklarız.”
İsra Suresi 82. ayette belirtildiği gibi, bazı topraklardan faydalı bitkiler biterken, bazı topraklardan zararlı bitkiler biter. Peki suç kimin? Toprağın değil mi? Çünkü toprak verimsiz, gönülsüzdür. Yağmur yağsa da işe yarar bir bitki vermez. Aynı bitkiler gibi, bize de ayet yağmurları yağıyor. Peki sizin kalbinizde iman fidanı mı yeşeriyor, yoksa inkar fidanı mı?
Rabbimiz, “şarıl şarıl su indirdik” ve ardından “bitkiler, taneler çıkardık” buyuruyor. Sonra da cennetten, yani bahçelerden bahsediyor; ağaçların sık, dalların gür olduğu, birbirine sarmaş dolaş bahçelerden… Bu döngüdeki mucizeleri fark edebiliyor muyuz?
Toprağın canlanması, bitkilerin yeşermesi ve sarmaş dolaş bahçelerin oluşması gibi doğa olayları, Kuran’da önemli bir mesajın delili olarak sunulur: diriliş. Bu bereketli yaratılış, sadece dünya nimetlerini sunmakla kalmaz, aynı zamanda Kıyamet Günü’nde tüm insanların diriltileceğine dair açık bir kanıttır.
Yasin Suresi ve Ölü Toprağın Delaleti
Neden bu sarmaş dolaş bahçeler, bitkiler ve taneler yaratılıyor diye sorduğumuzda, Yasin Suresi 32. ayet bize şöyle cevap verir: “Ancak onların hepsi Kıyamet Günü’nde katımızda hazır bulunacaklardır. Bu hususta ölü toprak onlar için büyük bir delildir. Biz ona yağmurla hayat verdik ve ondan daneler çıkarttık; işte onlar bundan yerler.”
Gördüğünüz gibi, Rabbimiz “ölü toprak onlar için büyük bir delildir” buyuruyor. Tıpkı tohumların ölü topraktan filizlenmesi gibi, insanlar da diriliş zamanı geldiğinde topraktan yeniden çıkacaktır. Su olmasa, o bahçeler ve bitkiler ölü gibi kalmaz mıydı? Elbette kalırdı. Ama su geldiğinde nasıl da gürleşir, canlanır! İşte insan da Sûr’a üfürüldüğünde, topraktan o bahçelerdeki bitkiler gibi dirilecek.
Kuran’ı Okumak ve İyiliğe Yönelmek
Kuran’ı okumak, insana bir ışık, bir kandil olmalıdır. Tıpkı yağmurun toprağı canlandırması gibi, Kuran’ın mesajı da bizi iyiliğe sevk etmeli. Fakirlere, yoksullara sarmaş dolaş olup iyilik yaparsak, işte o zaman bu ayetlerin amacı gerçekleşmiş olur. Eğer ayetleri okuyup hayatımıza uygulamıyor, fakire yoksula sahip çıkmıyor, iyiliklere koşmuyorsak, o manevi yağmurlar bize yağmıyor demektir.
Rabbimizin Kuran’da bahsettiği bunca nimet, Allah’ın varlığına dair şüphe götürmez delillerdir.
(17)Şüphesiz hüküm ve ayırma günü belirlenmiş bir vakittir.
Allah’ın Yaratılış Ayetleri ve Dirilişe İman
Rabbimiz, kudretini ve lütfunu bize şöyle hatırlatıyor:
“Ben yeryüzünü sizin için bir beşik yapanım.”
“Dağları dengeyi sağlamak için kazıklar olarak yaratanım.”
“Sizi çift çift yaratanım.”
“Uykunuzu dinlenme yapanım.”
“Geceyi örtü yapanım.”
“Nimetleri verenim.”
Rabbimiz ayrıca, “Sizi fasıl gününde ayıracağım” ve “Randevu gününde bekliyorum” buyurarak ahiret gününe işaret etmektedir.
Önceki ayetlerde Rabbimiz bize kendini tanıtmıştır. Bu nedenle, yeniden dirilişin sadece dilimizde değil, kalbimizde ve tüm hareketlerimizde tam bir imanla kabul edilmesi gereken bir gerçek olduğundan emin olmalıyız.
(18)Bu, sûra üfürüleceği gün gerçekleşir ve siz bölük bölük gelirsiniz.
Ahirette Hesap Günü: Neden Bölük Bölük ve Tek Tek Yargılama?
Hepimiz Rabbimizin huzuruna, verdiği tüm nimetlerin hesabını vermek üzere geleceğiz. Peki, Kuran’da geçen “bölük bölük” ifadesi ne anlama geliyor?
Rabbimiz, her insanı yaşadığı zamana ve ortama göre yargılayacaktır. Örneğin, bin yıl önce yaşamış ve hiç tanımadığımız biriyle aramızda bir alışveriş ya da hukuki bir ilişki olamaz. Bu nedenle, aynı ortamda yargılanmayız; bu da mantıksız olurdu. Rabbimiz bizi, akrabalarımızla, tanıdıklarımızla, ticaret yaptığımız ve hukukumuzun geçtiği kimselerle yargılayacaktır.
Abese Suresi 33. ayette Rabbimiz, “Kişi kardeşinden, anasından, babasından, eşinden, oğlundan kaçar” buyurur. Bu kaçış boşuna değildir. Buradaki bölük bölük ayrılma, insanın kendi tanıdıklarıyla, yani hesabı olanlarla bir araya gelmesi anlamına gelir. Rabbimiz, onları gruplara ayırarak sorguyu tek tek yapacaktır. Bu, bir anda hepsinin sorgulandığı anlamına gelmez. Rabbimizin hesabı hızlıdır, ancak mahkeme her bir kişi için ayrı ayrı işleyecektir.
Meryem Suresi 95. ayet şöyle der: “Andolsun ki Allah onların hepsini kuşatmış, kendilerini ve yaptıklarını bir bir saymıştır ve hepsi kıyamet günü O’na tek olarak gelecektir.” Az önceki ayette “bölük bölük” denmesinin nedeni, hukukumuzun olduğu kişilerle bir araya gelmemizdir. Ancak hesap, tek başımıza verilecektir. Bu ayeti ilk gördüğümde çok şaşırmıştım. Annemin, kardeşimin veya bir başkasının bana yardımcı olacağını düşünmüştüm. Ama bu ayet, kimsenin yardımcı olamayacağını ve bizi savunamayacağını, Allah’ın huzuruna tek başımıza çıkacağımızı açıkça gösteriyor.
Rabbimizin Mahkemesi ve Hesap Hassasiyeti
Rabbimizin mahkemesi, öyle basit veya oldu bittiye getirilen bir mahkeme değildir; aksine son derece hassas bir hesap vardır. Zilzal Suresi 6. ayet ve Lokman Suresi 16. ayet bize bu hassasiyeti anlatır. Lokman Aleyhisselam, oğluna şu öğüdü vermiştir: “Ey oğlum! Yaptığın iş iyilik veya kötülük, bir hardal tanesi ağırlığında olsa da bir kaya içinde veya göklerde veya yerin dibinde bulunsa bile Allah onu getirir terazisine kor. Çünkü Allah latiftir, her şeyden haberdardır.”
Eğer Allah’ın her şeyden haberdar olduğuna inanıyorsak, zerre kadar bile olsa kötülük yapmamaya çalışmalıyız. “Aman kimse görmez, kimse bilmez, boş ver şu hakkını da yiyelim, şu yalanı söyleyelim” dememeliyiz. Kimse bilmese de, kimse görmese de Allah görüyor. Bu bilgi bile bize yeterli bir uyarı olmalıdır. Rabbimiz, bu ayetlerle bize bir nevi korku ve sorumluluk bilinci aşılamaktadır.
(19)Gök açılır ve kapı kapı olur.
Kıyamet Günü ve Göklerin Hali
Kuran-ı Kerim’de Hakka Suresi’nin 16. ayetinde şöyle buyurulur: “O gün gök yarılmış ve çökmeye yüz tutmuştur.”
Devamında, Hakka Suresi’nin 23. ayetine atıfta bulunularak göklerin o günkü durumundan bahsedilir:“Melekler göğün kenarları üzerindedir ve o gün Rabbinin arşını sekiz melek taşır.”
Bu tasvirler, kıyamet gününün dehşetini ve büyüklüğünü anlatmaktadır. Göğün yarılması, dağılması ve meleklerin bu duruma şahitlik etmesi, o günün olağanüstülüğünü vurgular.
“Gökler kapı kapı oldu” ifadesiyle, göklerin artık bildiğimiz haliyle var olmayacağı, bir nevi geçitlere, kapılara dönüşeceği anlatılır. Bu durum, ilahi bir düzenin tamamen değişeceği, yeni bir boyutun ortaya çıkacağı anlamına gelebilir.
Peki, gökler kapı kapı olduktan sonra ne olacak? Bu, kıyamet sonrası diriliş, hesap ve cennet-cehennem gibi konularla devam eden bir süreçtir. Kuran’ın farklı ayetlerinde ve hadislerde bu konulara dair detaylı bilgiler bulunmaktadır.
(20)Dağlar yürütülür, serap hâline gelir.
Serap Nedir ve Kıyamet Günü Yeryüzünün Hali
Serap, sıcak havalarda, özellikle asfalt yollarda veya çöllerde görülen optik bir yanılsamadır. Hava çok sıcak olduğunda, yolun ilerisine baktığınızda sanki dalga dalga bir şeyler akıyormuş gibi, hareket ediyormuş gibi görünür. İşte bu olaya serap denir. Çölde bulunanlar da bu dalgalanmayı su zannedebilir.
Peki, bu gördüğümüz dağlar da bir gün serap gibi yok olduğunda yeryüzünde iniş çıkış kalacak mı? Kuran-ı Kerim’de Taha Suresi 105. ve devamındaki ayetlerde bu durum şöyle açıklanır:
“Bir de sana dağlardan soruyorlar. De ki: Rabbim onları ufalayıp savuracak da yerlerini dümdüz bomboş bırakacak. Onda ne bir iniş, ne bir yokuş göremeyeceksin.”
Gördüğünüz gibi, kıyamet günü dağların hali budur. Hatta yeryüzü çırılçıplak bir hale gelecek. Kehf Suresi 47. ayette de bu durum şu şekilde tasvir edilir:
“Düşün o günü ki dağları yürütürüz, yeryüzünü görürsün çırılçıplak ve onları hep mahşere toplamışızdır da hiçbir kimse bırakmamışızdır.”
Tüm bunlar, her şeyin yok olduğu bir dünyaya işaret eder. Böyle yok olan bir dünyaya bizim çok fazla bağlanmamız, bel bağlamamız değmez. İçindeki hiçbir yaratılan için “onsuz olmaz, onsuz yaşayamam” dememize değmez.
Bu dünya hayatının kulu kölesi olmaktan Allah bizi korusun. Bizler bu dünyanın değil, Allah’ın kulu olmalıyız.
(21-23) Şüphesiz cehennem, bir gözetleme yeridir; azgınlar için, içinde çağlar boyu kalacakları bir dönüş yeridir.
Şüphesiz Cehennem, gözetleme yeri olmuştur. Kötü insanları bekleyen bir yerdir. Aslında Cehennem denilen yer, işlediğimiz kötülüklerdir. Davranışlarımız kötü ve kötülükler yaptıysak, bunlar Cehenneme dönüşür ve bizi bekler, gelmemizi gözetler. Cehennem’in bizi gözetlemesi iyiliğimiz için değil, suçlama anlamındadır. Bu bekleme, annenin evladını sevgiyle bekleyişi gibi değil, avcının avını beklemesi gibidir ve hesap gününden sonra kendini apaçık gösterir.
Cehennem’de Yer Sorunu Var mı?
Şura Suresi 91. ayette “Cehennem’de azgınlar apaçık gösterilir” buyrulur. Bazıları, “Ben o kadar kötülük yapmıyorum, bana sıra gelmez, Cehennem’de yer kalmaz” dese de, Kaf Suresi 30. ayet bu kişilere şöyle cevap verir: “O gün ki Cehennem’e doldun mu diyeceğiz, o ‘Daha fazla var mı?’ diyecek.” Gördüğünüz gibi, Cehennem’de her zaman yer vardır. Bunu bilerek kötülüklerden kaçınmalı ve iyiliklere koşmalıyız.
Yoldan Çıkmışların Barınağı
Cehennem, yoldan çıkmışlar için barınak olmuştur. Sürekli kötülük yapan, hatta kötülüğü huyu haline getirmiş kişiler için Rabbimiz “Taga” (yoldan çıkmış) kelimesini kullanır. Naziat Suresi 37-39. ayetlerde buyrulur ki: “Artık her kim azgınlık eder, yoldan çıkar ve dünya hayatını tercih ederse, şüphesiz onun varacağı yer Alevli Ateş’tir.” Ahiret hayatı yerine dünyayı seçen, doğruluk, dürüstlük, adalet gibi kavramları menfaatleri uğruna bir kenara atan kimselerin varacağı yer Alevli Ateş’tir. Bu kişiler, iyilikten, insanlıktan, güzel davranmaktan anlamazlar. Ayetleri umursamazlar, “Bu zamanda iyilik yapılmaz,” derler, fakirleri umursamazlar, adaleti ve saygıyı hiçe sayarlar; çünkü onların işi gücü dünya olmuştur.
Hayvanlardan Daha Sapık Kimseler
Araf Suresi 179. ayet şöyle der: “Yemin olsun ki, cin ve insanlardan birçoğunu Cehennem için yarattık. Onların kalpleri vardır, anlamazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla nasihat dinlemezler. İşte bunlar hayvanlar gibidir, doğrusu daha sapık ve şaşkındır. Gafil olanlar da işte bunlardır.” Bu duruma düşmemek için kör ve sağır olmayacak, Rabbimizin emirlerine koşacağız.
Cehennem’den Çıkış Var mı? Sonsuz Azap
Peki, Cehennem’e giren kişi oradan çıkacak mı? “Bu dünyada hadi en fazla 100 yıl yaşadım, 100 yıllık günah işliyorum, neden sonsuz Cehennem?” diye sorulabilir. Enam Suresi 160. ayet der ki: “Kim bir iyilik ile gelirse ona 10 katı verilir; kim de bir kötülük ile gelirse sadece misliyle verilir ve hiçbir haksızlık yapılmaz.”
Buradaki mantığı şöyle açıklayabiliriz: Yaptığımız kötülükler aynı bile olsa, o kötülüğü yaptığımız kişiler değişince ceza değişir. Sokakta birine tokat atmakla, anne babaya veya bize çok emek vermiş birine tokat atmak aynı değildir; ikincisinde nankörlük oranı artar ve ceza farklılaşır. Rabbimiz ise El-Vedud (sonsuz seven) ve El-Kerim (ikramında cömert) olandır. Böyle bir Allah’ın emirlerine uymamanın karşılığı da sonsuz olmalıdır.
Maalesef, bazı insanlar Cehennem’i “çay molası” gibi görüp, “belli bir süre yanıp çıkarız” düşüncesiyle kötülük yapmaktan çekinmezler. Halbuki Kur’an’da Cehennem’de yanıp yanıp çıkmaya dair hiçbir ayet yoktur; aksine, sonsuz kalıcı olduğuna dair pek çok ayet bulunur. Bu gerçekleri görmezden gelmek, kendimizi kandırmaktır. Kur’an’ın emirlerini ciddiye almalı ve Cehennem’de sonsuz kalma gerçeğini göz önünde bulundurmalıyız. Kötülüğü alışkanlık haline getirmiş insanlar, Cehennem’deki sonsuz yaşantılarında ne bir serinlik, ne bir ferahlık, ne de güzel bir içecek göremeyeceklerdir.
(24)Orada ne bir serinlik ve ne de içecek bir şey tadacaklar!
Cehennem’de Susuzluk ve Yardım Talepleri
Cehennem’dekiler, dayanılmaz bir susuzluk hissetmelerine rağmen ne serin bir yer ne de bir içecek bulabilirler. Çünkü bu insanlar, dünyadayken diğer insanlara ateş gibi sıkıntı tattırdılar, onlara nefes aldırmadılar. Bazen öyle kötülüklerle karşılaşıyoruz ki kalbimiz yanıyor gibi oluyor, hatta “Bunu yapan insan mı?” diye hayret ediyoruz.
Vücudumuz sanki ateşler içinde, o şekilde üzülüyoruz. Dedikodumuzu yapanlar, kalbimizi kıranlar, iftira atanlar, aldatanlar, kandıranlar, hakkımızı çatır çatır yiyenler bizi üzüyor. Bunu yaparken de vicdansızca davranıyorlar. Oysa sen üzülmüşsün, onların umrunda bile değil. Kötülüklerine tam gaz devam ediyorlar.
Ama ahirette bu kötüler, iyi insanlardan içlerinin yangınını söndürmek için su isteyecekler. Araf Suresi 50. ayette şöyle buyrulur: “Ateş ehli de Cennet ehline şöyle barışmaktadır: ‘Lütfen suyunuzdan veya Allah’ın sizi rızıklandırdığı nimetlerden biraz da bizlere verin!’ Onlar da demektedirler ki: ‘Doğrusu Allah bunları kâfirlere haram etti!'”
Görüyorsunuz değil mi? O üzenler, o kıranlar, hak yiyenler, dünyadayken umursamadıkları insanlardan su isteyecekler.
Bu sahnenin ardından ne olacağını merak ediyor musunuz?