NEBE SURESİ(3.BÖLÜM)

Kehf Suresi 29. Ayet ve Adaletin Tecellisi

Kehf Suresi’nin 29. ayeti Allah’ın adaletinin ve kullarına sunduğu seçme özgürlüğünün önemli bir göstergesidir. Ayet, “De ki: O hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Çünkü biz zalimler için öyle bir ateş hazırlamışız ki, duvarları onları çepeçevre kuşatmıştır. Eğer feryat edip yardım isteseler, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir. O ne kötü bir içecektir ve ne kötü bir dayanma yeridir!” şeklinde buyurur.

Burada önemli olan nokta, Allah’ın acımasız olmasından ziyade, adaletli olmasıdır. İnsanlara iman etme ya da inkâr etme özgürlüğü verilmiştir. Bu özgürlük, beraberinde sorumluluğu da getirir. Ayette bahsedilen azap, kötülükte ısrar eden, vicdansızca ve acımasızca başkalarına zulmeden kişilerin hak ettiği bir sonuçtur. Kötülük yapanların, özellikle de sahipsiz ve kimsesiz insanlara zulmedenlerin, bu dünyada yaptıkları kötülüklerin karşılığını ahirette görmeleri, Allah’ın mutlak adaletinin bir tecellisidir.

Necm Suresi 39. ayette de belirtildiği gibi, “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.” Bu ilke, hem iyiliklerin hem de kötülüklerin karşılıksız kalmayacağını ifade eder. Allah, kimseye haksızlık etmez; kullarının kendi iradeleriyle yaptıkları seçimlerin sonuçlarını yaşamalarına izin verir.

Cehennemdeki azabın tasviri, zalimlerin dünyada yaptıkları kötülüklerin bir yansımasıdır. “Ne bir serinlik ne bir içecek tatmazlar” ifadesi, dünyadaki hırslarının, doyumsuzluklarının ve merhametsizliklerinin ahiretteki karşılığıdır. Onlar orada, dünyada zulmettikleri insanların yaşadığı acıların benzerini tadarlar. Bu, bir intikam değil, adaletin yerini bulmasıdır.

(25-26) Ancak, uygun bir ceza olarak kaynar su ve irin içecekler.

Cehennem Azabı: Kaynar Su ve İrin

Arkadaşlar, şimdi mecburen tatmak zorunda kalacakları şeyler var: hamim ve gassak. Hamim, sıcak su demektir; Türkçedeki hamam kelimesi buradan gelir. Humma hastalığının kökeni de buradan gelir, ateşli hastalık demektir. Peki, gassak nedir? İçilmez derecede soğuk ve çirkin kokulu demektir.

Peki, cehennemde içilen bu kaynar suyun hiçbir faydası var mı? Yok! Bakalım 

Muhammed Suresi 15. ayet ne diyor:

“Kötülükten sakınanlara vaat edilen cennetin durumu şöyledir: Orada bozulmayan temiz sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Onlar için cennette her çeşit meyve ve Rablerinden bir bağışlanma vardır. Bunların durumu ateşte ebedi olarak kalacak olan ve bağırsak parçalayacak kaynar su içirilen kimsenin durumu gibi olur mu?”

Görüyorsunuz değil mi? Bu su nasıl bir su? Cehennemdeki su, bağırsakları parçalayan bir su. 70 yıl boyunca yaşayıp Allah’ın güzel, rahat içimli suyunu içip de şükretmeyi çok gören, Allah’a secdeye bile varmayan birisinin cezası ne olur? O bağırsakları parça parça eden kaynar sudan içmek olur.

Bu suyun hiç faydası yok. Tıpkı bu insanın dünyada yaşarken kimseye faydası olmadığı gibi. Komşusuna tuz bile vermezdi, hiç kimseye yardım etmezdi. Sadece kendisini düşünürdü. Hani deriz ya, “sadece kendisine çalışıyor.” Bu tarz bir insandı. Başkasına faydası olmadı ki cehennemde ona faydalı bir şeyler verilsin. Tabii ki faydası olmayan bir içecek, hem de bağırsakları parçalayan bir içecek!

İrin ve Faydasızlığı

Rabbimiz cehennemde kaynar su ve irin tadacak dedi. Peki, buradaki irin karın doyuracak mı, bunun bir faydası olacak mı? İbrahim Suresi 16. ayet ne diyor:

“Ardından da Cehennem vardır. Kendisine irinli su içirilecek. Yutmaya çalışacak, boğazından geçiremeyecek. Her taraftan ona ölüm gelecek, halbuki ölmeyecek. Arkasından da şiddetli bir azap olacak.”

Görüyorsunuz değil mi? Bu irinin faydası olmuyor. Başka şansı yok kişinin, başka seçimi yok. İşte cehennemdeki yaşam çok uçlarda bir yaşam, tabii buna yaşam denirse.

Dünyevi Emirler ve Cehennem Azabı Kıyaslaması

Şimdi size soruyorum: Allah’ın dünyada bizden istediği emirlerden hangisi, cehennemdeki bu irini içmek kadar tiksindirici ve iğrenç? Hangi emir bu kaynar sudan daha zor? Namaz mı zor? Oruç mu tiksindirici? Tesettür mü iğrençti de onları adamakıllı yerine getirip kul hakkına girmeyip yalan söylemeyip cenneti hak etmediler de kumar faiz peşinde koştular?

Bu cezaları lütfen çok ağır görmeyin. Onların yaptığı suçları bir görseydiniz, bu cezanın tam onlara göre olduğunu anlardınız. Onlar inancı öyle dil ile söylenen, kalp ile onaylanan basit bir şey olduğunu düşündüler ki, İslam’ı yaşam tarzı olarak görmediler. Çok can yaktılar. Bu insanlar hiç de vicdanları sızlamadı. Kötülük yapıp yapıp keyiflerine baktılar. Hattâ Zuhruf Suresi 47. ayetteki gibi davrandılar: “Ne zaman ki onlara böyle ayetlerimizle gidildi, birdenbire onlar bunlara gülüverdiler.”

Ayetlere gülen insanlar bunlar. Doğruluk, dürüstlük bu kavramları gördüğünde gülüyorlar. “Aman” diyor, “geç onları” diyor, “geç geç Rabbimizin emrini geç” diyor.

Gerçekten cehennemi çok görmeyin. Rabbimizin her şeyi veren Rabbimizin emirlerine gülen insanlar bunlar. Emirleri yerine getirme gayreti içinde olmayan insanlar. Rabbimiz ne diyor? Bu azaplar niçinmiş? Bunların ne yapmalarına karşılık mış? Cezâ’en vifâkâ: “uygun bir karşılık” demek. Yani bütün bunlar onların yaptıklarına karşılık bir cezadır. Sonuçta dünyada kötülük yaparsan ahirette de kötülük bulursun. Atalarımız der ya, “Ne ekersen onu biçersin” diye, boşuna değil.

Kendi Kazandığının Cezası

En’am Suresi 70. ayet:”Bırak o dinlerini oyun ve eğlence edinen ve dünya hayatı kendilerini aldatmış bulunan kimselere de bu vesile ile şunu hatırlat ki: Bir kişi kendi kazandığı yüzünden helaka sürüklenip atılmasın.”

İfadeye dikkat edelim: kendi kazandığı yüzünden. Ona Allah’ın katında ne bir dost ne de bir şefaatçi bulunur. Her türlü fidyeyi denkleştirse de kendisinden kabul edilmez. İşte kendi kazandığı şey yüzünden. Rabbimiz burada tekrar ediyor, anlamamaya imkan yok. Herkesin kendi kazandığı. Onlar kazandıkları şey yüzünden helaka uğratılmışlardır. Onlar için inkar ettiklerinden dolayı kaynar bir içecek ve can yakıcı bir azap vardır.

Gördüğünüz gibi bunlar dünyada ektiler, ahirette de biçiyorlar. İşte bizler neler ekiyoruz, neler yapıyoruz? Manzarayı gözümüzde tekrar bir canlandıralım. Bu kötü insanların barınağı neresi oluyor? Cehennem oluyor. Orada ne bir serinlik, ne bir içecek yok. Ne var sadece kaynar su ve irin var.

Cehennemden Sakınma ve Mümin Olmak

Bu sahneleri muhakkak gözümüzde canlı tutmalıyız. Cehenneme gitmesine sebep olan davranışları insanın yapmaması için bu manzaraları kafasında canlı tutması lazım. Belki o zaman cehennemden sakınma planlarını insanlar kurabilirler.

İmkanım olsa ne yapardım biliyor musunuz? Bazen video çekerken böyle arkadaş modunda falan öyle konuşmayı aslında seviyorum, daha içten oluyor. İmkanım olsaydı cennet ve cehennem diye bir tasarım yapardım. Dijital ateşlerle, sensörlerle öyle bir manzara çıkartmaya çalışırdım ki… Ama yok işte. Korku tünelleri, çocuk parkları, eğlence merkezlerine gezi yapılacağına, “Cennet-Cehennem Manzaraları Merkezi” adı altında bir yer kurardım. Fena mı olurdu? İnsanlar şimdiden bakarlardı, “biz böyle bir yere gitmek istemeyiz” derlerdi, belki davranışlarını düzeltirlerdi. Belki böyle bir yer tasarlamak isterdim. Rabbimiz Kur’an’da zaten bu tasarıyı yapıyor. Kur’an’dan okumayan insan o kadar çok ki,bu manzaraları gözünde canlandırmıyor.

Allah aşkına, Mümin demek güvenilir demek. Kaç kişi güvenilir? Kaç kişiye gerçekten her şeyimizi biliyoruz? Şöyle baksak herkes Müslüman, öyle değil mi? İşte bu manzaraları canlı tutmak lazım. Bir gün imkanım olursa böyle bir tasarım da yapmak isterdim.

Arkadaşlar, bu cehennemdeki insanların en büyük ortak özelliği nedir? Rabbimiz şimdi açıklıyor…

(27)Çünkü onlar hesaba çekilmeyi ummuyorlardı.

Kuran-ı Kerim’in Enfal Suresi 2. ayetinde, ayetler okunduğu zaman kalplerin pır pır ettiğinden bahsedilir. Rabbimiz, her kelimede, her satırda kalbimizin pır pır atması gerektiğini belirtiyor. İşte o zaman Kuran’ı anlamak kolaylaşıyor.

Hesapsız Bir Hayatın Sonu

Cehennemdeki insanların ortak özelliği, hesapsız kitapsız bir hayat yaşamış olmalarıdır. Allah’a hesap verme konusunda, O’nun tehditlerinden korkmuyorlardı. Cennet arzusu, cehennem endişesi taşımadan öylesine yaşıyorlardı hayatı. Peki bizler, her şeyin hesabını verecekmiş gibi yaşıyor muyuz? Yaptıklarımızın hesabını umuyor muyuz? Yoksa Yunus Suresi 7. ayetinde belirtildiği gibi miyiz: “Onlar ki bize kavuşacaklarını arzu veya ümit etmezler ve dünya hayatına razı olup onunla rahatlamışlardır ve onlar ki bizim ayetlerimizden habersizdirler. İşte bunların kazandıkları sebebiyle varacakları yer ateştir.” Bizler de dünya hayatıyla razı olup rahat rahat yaşıyor muyuz? Ahireti düşünüyor muyuz? Ahiret için iyilikler gönderiyor muyuz?

Hesap Umanlar ve Uymayanlar

Rabbimiz ayetinde ne demişti? “Şüphesiz onlar hesabı ummuyorlar.” Öyle değil mi? Bu insanlar Allah’a hesap vermeye inanmıyorlar ve bunu istemiyorlar. Çünkü günah karanlığından uzak duranlar ise Allah’a inanır, hatta Allah’a kavuşmayı arzu ederler. Allah’ın huzuruna çıkmayı isterler. Bunlar, ömrü ibadetle, iyilikle geçenlerden farklıdırlar. Allah’ın emir ve yasaklarına uygun olarak bir hayat yaşarlar. Mesela benim bir arkadaşım, öğle namazını kılmadan öğle yemeğini yemiyor; kendini buna layık görmüyor. Akşam namazını da kılmadan akşam yemeğini yemiyor. Namaza öyle bir aşık olmuş, öyle bir seviyor ki… Onu görünce “Niye ben böyle değilim?” diyorum. Ayrıca namazın diğer gereklerini de yerine getiriyor. Ne yapıyor? Ankebut Suresi 45. ayetindeki gibi namaz onu kötülüklerden alıkoyuyor ve diğer bir ayette de dediği gibi iyiliklere koşuyor. Böyle insanlar da var. İnşallah biz de böyle insanlardan olabiliriz.

Dirilişi İnkar Edenlerin Ortak Sözleri

Bu hesap ummayanların ortak bir sözü var. Hemen İsra Suresi 49. ayetine bakalım: “Bir de onlar dediler ki: Biz bir kemik yığını olduğumuz ve ufalanıp toz olduğumuz vakit mi, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?” Ortak sözleri bunlar arkadaşlar. Aslında birçok kullanılan kelimede siz bu sonuca varırsınız. Yeter ki ağızdan çıkan kelimelere biraz dikkat edelim. “Her şey ayrıntıda gizlidir” derler ya, gerçekten de öyle. Örnek vereyim: “Aman ölüp de dirilen var mı hiç? Gelen var mı, gördün mü? Boş ver namazı, boş ver tesettürü, boş ver iyilik yapmayı, sana mı kaldı?” diyenler… Ya da “Sen de ne kadar safsın, her denilene inanıyorsun” diyenler yok mu çevremizde? Var. Müslüman temiz olduğu için, gerçekten de iyiliği düşündüğü için inanır. Yoksa kandırmış, o kadar da şey yapmaz ki, o kadar da kötü düşünmez ki, değil mi? “Şüphesiz onlar hesap ummuyorlar” dedi Rabbimiz. Bu insanlar hesap ummadıkları için de ne yaptılar…

(28)Âyetlerimizi de alabildiğine yalanlamışlardı.

Kafir Olmak ve Ayetleri Yalan Saymak Nedir?

Kafir olmak: Allah’ın tüm ayetlerini ve emirlerini tamamen reddetmek ve onlara inanmamaktır. Yani, kişi “Ben bunlara inanmıyorum” der.

Ayetleri yalan saymak: Bu daha sinsi bir durumdur. Kişi, Allah’ın emirlerine (namaz, tesettür, ilim gibi) inandığını söyler, ama bu emirlere uymaz, onları yapmaz veya kendine ait değilmiş gibi davranır. Örneğin, “Namaz Allah’ın emridir” der ama kılmaz; “Tesettür farzdır” der ama örtünmez. Ayrıca, ayetleri başkalarına (kafirlere, Yahudilere vb.) indirilmiş gibi gösterip sorumluluktan kaçınmak da ayetleri yalan saymaktır.

Kısaca Kur’an hepimize indi ve içindeki emirler herkes için geçerli. Ayetleri bilip de yapmamak veya kendimize almamak, doğrudan inkar etmek kadar ciddi bir “yalanlama” şeklidir.

(29)Biz ise, her şeyi bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) tamamiyle sayıp tespit ettik.

Kuran’dan Sorguya Çekilişimiz

Zuhruf Suresi 44. ayetinde de belirtildiği gibi, Kuran hem senin için hem de kavmin için bir şereftir ve ileride ondan sorguya çekileceksin. Yani, ahiretteki sorularımız doğrudan Kuran’dan gelecek. Orada yazılı olan maddelere uyup uymadığımız tek tek sayılacak. Bir kaç örnek verecek olursak;

Hümeze Suresi: Dedikodunun ve arkadan konuşmanın ne kadar kötü olduğu anlatılır. Peki, buna uyduk mu, uymadık mı?

Hucurat Suresi: Ahlakla ilgili birçok kavramı içerir. Bu ahlaki kurallara uyduk mu, uymadık mı?

Hud Suresi: “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ayeti vardır. Bu emre riayet ettik mi, etmedik mi?

Rabbimiz, Kuran’daki bu ayetlere uyup uymadığımızı, ayetleri yalanlayanların ve onlara uymayanların hareketlerinin doğru olup olmadığını Kuran’dan bize tek tek göstererek sayacak. 

Bu ilahi yargılamanın ardından bizleri neyin beklediğini merak ediyor musunuz?

(30)Kâfirlere şöyle denilir: “Şimdi tadın. Artık bundan sonra yalnızca azabınızı artıracağız.”

Kuran: İlahi Yargılamanın Temeli

Buradaki sayma işlemi amel defteri değil, Kuran’dır. Rabbimiz, yaptığımız kötülüklerin suç, haram ve iyiliklerin ne olduğunu Kuran’da madde madde saydığını belirtiyor. Bizim yaptığımız şeylerin hangisinin yasak, hangisinin kötü, hangisinin iyi olduğunu Rabbimiz saymış durumda. Düşünelim; Allah içkinin haram olduğunu kitabında yazmasa bizi bundan sorgulayabilir mi? Sorgulayamaz. Zinanın, hırsızlığın, hak yemenin cezasını duyurmadan Rabbimiz cezayı keser mi? Kesmez. Bu, Allah’ın yargılamasının temelidir. Elindeki yasa kitabı da Rabbimizin Kuran’dır; ona göre Rabbimiz yargılar.

Zuhruf Suresi 44. ayetinde buyrulur: “Ve muhakkak ki O, hem senin için hem kavmin için bir şereftir ve ileride ondan sorguya çekileceksin.” Nereden sorguya çekileceğiz? Rabbim, Kuran’dan sorguya çekileceğiz. Kuran’dan tek tek maddeler burada yazılı: “Yaptın mı, yapmadın mı?” Mesela Hümeze Suresi’nde dedikodu ayetleri var, öyle değil mi? Dedikodunun, arkadan konuşmanın ne kadar kötü olduğunu söylüyor Rabbimiz. Uyduk mu, uymadık mı? Hucurat Suresi’nde bir sürü ahlakla alakalı kavramlar var: Yaptın mı, yapmadın mı? Hud Suresi’nde “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ayeti var: Yaptın mı, yapmadın mı? Evet, sorumuz Kuran-ı Kerim’den olacak ve Rabbimiz bunları tek tek sayacak: “Uyduk mu, uymadık mı?” diye.

Azabın Artması ve “Tatma” Kelimesinin Hikmeti

Rabbimiz neden azabı artıracak? Çünkü bu insanların dünyada ayetleri yalanlamaları ve umursamamaları arttı, suyun sıcaklıkta kaynaması gibi. Burada “tatmak” kelimesi var aslında. Güzel bir incelik var: Yapılan kötülüklerin sonucunu çekmek manasında kullanılmış. Ama Rabbimiz neden “tadın” diyor da “çekin” demiyor? Çünkü gönderme yapıyor. Ayetin devamında neler var biliyor musunuz? Bu ayetin devamında cennetin nimetlerinden bahsediyor Rabbimiz. “Onlar rahat etsin, sen de acıyı tat” diyor. Cehennemlikleri cennet nimetlerinden dolayı iğneliyor, hiciv yapıyor Rabbimiz.

Allah’ın Rahmeti ve Tövbe Kapısı

Bu ayetleri görüp de “Rabbimiz bizi kahredecek, mahvedecek, sıkboğaz edecek” deyip de Rabbimizi yanlış tanımayın. Rabbimiz Rahman’dır. Ayette ne diyordu? “Rahmeti üzerime yazdım” diyordu Rabbimiz. Rabbimiz işte bizi sevdiğinden, bize merhamet ettiğinden dolayı bu cehennemdeki azap sahnelerini, azap manzaralarını bize söylemektedir. Ayetlerde bize gösteriyor ama bunu görebilmek önemli. Şimdi herkes cehennemde değil, herkes cehennemi boylayacak değil. Kimileri için böyle güzel ortamlar, nimetler var dercesine bundan sonra Rabbimiz bize cennetten bahsediyor.

Şimdi cehennem ayetlerini gördük ya arkadaşlar, ufak bir noktaya daha değinmek istiyorum. Cehennem ayetlerini görüp de “Ya işte ben günah işledim, ben bu kadar şey yaptım, Allah beni affetmez” diye düşünmeyelim. Unutmayalım, insanlar ikiye ayrılır: Günahkarlar ve tövbekarlar. Günahsız insan diye zaten bir şey yok. Allah kusursuz insan istemiyor ki! Kuran ile yaşamaya gayret edeni, kör topal olsa da Rabbimiz affediyor. Kusursuz insan yok.

Tegabün Suresi 16. ayette: “Onun için gücünüz yettiği kadar Allah’tan korunun, dinleyin, itaat edin, infak edin, kendileriniz için hayır yapın. Her kim de nefsinin hırsından korunursa işte onlar felah bulanlardır.” Görüyorsunuz değil mi? Rabbimiz ne diyor? “Gücünüzün yettiği kadar” diyor. Peki bunları yaparsak Rabbimiz ne yapacak? Günahlarımızı ne yapacak?

Enfal Suresi 29. ayet: “Ey iman edenler! Allah’tan korkarsanız o size iyiyle kötüyü ayıran bir anlayış (Furkan) verir ve tarafından günahlarınızı örter ve sizi fişler.” Görüyorsunuz, öyle değil mi? Bu iyiyle kötüyü nasıl ayırt eder bir insan? Tabii ki Kuran ile yaşamaya gayret ederek bunu fark eder, bunu öyle fark eder. Ama sen ayetlerle alay et, umursama, gül geç… “Allah affeder mi ya?” Az mantıklı olalım! Bir kural kitabı var, hiç bakmıyorsun, hiç uygulamıyorsun, hiç umursamıyorsun. Durum böyle olunca da Allah’ın affını hangi yüzde isteyeceğiz ki? Allah demez mi: “Nerede öğrenmen, nerede Kuran’ı uygulaman?” dese ne dersin? Artık hikayeleri sunmaya başlarsın ama karşındaki her şeyi bilen Allah olunca bu çok zor.

(31-34) Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, birbiriyle uyumlu tomurcuk görünümlüler(üzüm salkımları,toprak ürünleri) ve dolu dolu kadehler vardır.

Sorumluluk Duygusu ve Muttakilerin Özellikleri

İnsanı kötülüklerden ve yanlışlardan uzak durmaya iten temel duygu, sorumluluk duygusudur. Kuran’ı okumuş ve hayatında sorumluluk sahibi olmuş bir kişi, Rabbine karşı da bu sorumluluğu hisseder. “Müslümanım” diyen ve kendini Allah’a teslim eden bir birey, sıradan biri değil, hareketleri ve davranışlarıyla muttaki (Allah’tan korkan ve sakınan) olmuş kişidir.

Peki, muttaki olan kimselerin özellikleri nelerdir?

Bakara Suresi 1-5. Ayetler:

Şüphesiz İman: Muttakiler, Kuran’dan asla şüphe duymazlar. Allah’ın emrini duyduklarında “Başım üstüne” derler. Dirilişten veya yaptıklarının karşılığını görmekten asla şüphe duymazlar.

Hidayet Rehberi: Kuran, onlar için bir rehberdir ve davranışlarını ona göre şekillendirirler.

Gayba İman: Onlar gayba iman ederler.

Namazı Dosdoğru Kılmak: Namazlarını hakkıyla eda ederler.

Allah Yolunda İnfak: Kendilerine verilen rızıktan Allah yolunda harcarlar.

Tüm Vahylere İman: Hem Hz. Muhammed’e(sav)  indirilene hem de daha önce indirilenlere iman ederler.

Ahirete Kesin İnanç: Ahirete kesin olarak inanırlar.

Bu ifadeler, muttakilerin güzelliğini ve Allah tarafından hidayet üzere olduklarını, kurtuluşa erenler olduklarını gösterir.

Muttakilerin Ahlaki ve Davranışsal Özellikleri

Ali İmran Suresi 133-135. Ayetler:

Bağışlanma İçin Koşuşma: Muttakiler, Rablerinden bir bağışlamaya ve cennete koşuşurlar. Kendilerini günahsız veya tertemiz görmez, bağışlanmak için çabalarlar.

Bollukta ve Darlıkta İnfak: Maddi durumları ne olursa olsun, bollukta ve darlıkta Allah yolunda infak ederler, yardımda bulunmaktan çekinmezler. En sıkıştıkları anlarda bile başkalarının iyiliği için koşarlar.

Öfkeyi Yutma ve Affetme: Kızdıklarında öfkelerini yutarlar ve insanların kusurlarını affederler. “Kızmazlar” denilmiyor, aksine öfkelerini kontrol altına aldıkları vurgulanıyor. İnsanların hatalarını sürekli yüzlerine vurmaz, geçmişteki kusurları tekrar gündeme getirmezler. Allah iyilik yapanları sever.

Günahlardan Tövbe Etme: Bir suç işlediklerinde veya nefislerine zulmettiklerinde Allah’ı anar ve derhal günahlarından tövbe ederler. Günah işlemezler denmiyor; günahı alışkanlık haline getirmemek için hemen pişmanlık duyup Allah’tan bağışlanma dilerler. Başkalarına değil, doğrudan Rabb’e yönelerek tövbe ederler.

Hatalarda Israr Etmeme: Bile bile günahlarda ve yanlışlarda ısrar etmezler. Ayetleri gördüklerinde, çevrenin veya başkalarının ne dediğine bakmaksızın hemen hatalarını düzeltmeye çalışırlar.

Muttakiler, ne güzel insanlardır! Rabbimiz ayette muttakiler için bir kurtuluş olduğunu belirtirken, burada erkek ya da kadın ayrımı gözetmez. Herkes için bir kurtuluş vardır.

Cennet Nimetleri ve Yanlış Yorumlamalar

Nebe Suresi 31-34. Ayetler:

Bahçeler ve Üzüm Bağları: Muttakiler için Bahçeler (içinden su çıkan hadikalar) ve üzüm bağları (ineb) hazırlanmıştır.

“Kevaib Etrabe” Kelimesinin Anlamı: Bu ifade, bazı tefsirlerde “göğüsleri henüz tomurcuklanmış eşler” olarak çevrilse de, kelimenin asıl anlamı bağlamında incelendiğinde farklıdır. “Ka’b” kelimesi, yuvarlak yapılar veya meyveler için kullanılır. Kuran’da Maide Suresi 6. ayetindeki abdest ayetinde “iki topuğa kadar” ifadesinde geçen “kevaib” kelimesiyle aynı kökten gelir. Ayak bileği ve topuk kemiklerinin yuvarlaklığına işaret eder. Dolayısıyla, bu bağlamda “kevaib” kelimesi, “üzüm taneleri gibi yuvarlak yapılar” veya “yeni tomurcuklanmış taptaze meyveler, birbirine denk üzüm taneleri” anlamına gelmelidir.

Huriler ve Genç Kız İfadeleri Yoktur: Kuran, cennet nimetlerini anlatırken ima yoluyla dahi hurilerden veya genç kız ifadelerinden bahsetmez. Böyle bir yorum, kadınların “Bana niye bir şey yok?” diye sorgulamasına yol açardı, oysa muttakilik kadın ve erkek için geçerlidir. Ayetin başı yiyecek, içecek (bahçeler, üzüm bağları) ile ilgiliyken, sonunun “dolu dolu kadehler” olması da, meyveler ve onlardan elde edilen içecekler bağlamını destekler. Cennette boş veya günaha sokacak bir şey olmaz.

Vakıa Suresi 25. Ayet:Cennet ehli, orada ne boş bir laf işitir ne de günaha sokacak bir şey duyarlar. Söyledikleri söz yalnız “selam”dır.

Cennette dünyadaki gibi zina, eş aldatma gibi günah olan ilişkiler bulunmaz. Dünyada günah olan hiçbir şey, cennet nimeti olarak sunulmaz. Bu tür yorumlar, insanları cinselliğe ve sapkınlığa çekebilir.

Nebe Suresi 34. Ayet ve Saffat Suresi 45-47. Ayetler:

Cennette “kase” (kadeh) ve “dihaka” (dolu) kelimeleriyle ifade edilen içeceklerle dolu kadehler vardır. Bu kadehler, bahçelerden ve üzüm bağlarından elde edilen tanelerden gelir.

Cennette kimse aç veya susuz kalmaz, kadehler hep doludur. Kimse yoksunluk hissetmez.

Saffat Suresi 45. ayet ve Vakıa Suresi 17-18. ayetlere göre, kaynaklardan doldurulmuş kadehlerle dolaştırılır.

Berraktır ve içenlere lezzet verir.

Ne sersemletme (baş ağrısı) vardır ne de sarhoşluk yapar.

Ne başları ağrıtılır ne de akılları giderilir.

Bu dünyada çay gibi basit bir içeceği bile fazla tükettiğimizde başımız ağrırken, cennetteki içecekler hiçbir rahatsızlık vermez. İşte Rabbimizin takva sahiplerine olan ikramları bunlardır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir