(35)Orada ne bir boş söz işitirler, ne de bir yalan.
Hayatta bazen öyle boş, anlamsız, yalan yanlış konuşan insanlarla karşılaşıyoruz ki, onların yanında kendimizi bunalmış, sıkılmış, hatta kalbi kırılmış hissedebiliyoruz. Sanki insanlar birbirini üzmek için konuşuyor gibi geliyor.
Peki, Rabbimiz bizi bu azaptan kurtarıyor mu? Cennete gidersek kimse bizi üzemez mi? Aslında, Cennet öyle güzel bir yer ki orada ne boş laf ne de yalanlama olur.
Boş ve Yalan Ortamlarda Ne Yapmalıyız?
Dünyada boş laf ve yalanlamanın olmadığı bir ortam bulduğumuzda ne yapmalıyız? O ortamı korumaya çalışmalı ve kıymetini bilmeliyiz. Çünkü cennetin özelliklerinden biri orada vardır: kardeşlik. Kinli değillerdir. Hicr Suresi 47. ayette şöyle buyrulur: “Biz onların (cennetliklerin) kalplerindeki kinleri çıkarır atarız. Hepsi kardeşler olarak sevinçle karşılıklı koltuklara otururlar.” Ne kadar güzel, değil mi? Cennete giren insanın kalbinde kin yok, nefret yok; sevgi dolu insanlar oluyorlar. Bu dünyada da öyle olanlar, ahirette de aynı şekilde kalplerinde kin olmadan yaşayacaklar.
Cennetlikler Dünyada Boş Laf Karşısında Ne Yapmışlardı?
Peki, bu cennetlikler dünyada hiç boş lafa dalmıyor muydu, hiç denk gelmiyorlar mıydı? Elbette gelmişlerdi ama boş laf konuşanlara uzaktan merhaba deyip geçip gitmişlerdi. Ağızlarını açıp da öylesine dinlememişlerdi. Furkan Suresi 72. ayet bu durumu şöyle açıklar: “Ve onlar ki yalana şahit olmazlar ve boş ve kötü laflara rast geldikleri zaman şerefli olarak oradan geçer giderler.” Çok fazla muhatap olmuyorlar, uzaktan selam veriyorlar. Hattı bazı insanlar, bu güzel Müslümanlar öyle ortamlarda oturmuyor bile. Rabbimiz Nisa Suresi 140. Ayette bu konuda şöyle bir hüküm indirmiştir: “Allah size Kitap’ta (Kur’an’da) Allah’ın ayetlerinin inkar edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe o kafirlerle oturmayın. Aksi halde siz de onlar gibi olursunuz.”
“Kafir” Kelimesinin Anlamı ve Kimlerle Konuşmalıyız?
Burada “kafir” kelimesinin iki manası var ve bunu kesinlikle yanlış anlamamalıyız. Kafir, ya Kur’an’ın tamamını inkar eden ya da ayetleri uygulamaya gerek bile görmeyen, yani ayetlerin üstünü kapatan demektir.
Peki, “kimseyle de konuşmayalım mı, herkes öyle, tek başımıza mı kalalım, ne konuşalım?” diyorsanız, size ayetleri konuşalım derim. Bundan daha güzel bir konuşma yok! Kur’an’ı konuşalım. Örneğin, bir hocamla saatlerce ayet konuşmuşum, 3 yıl boyunca ders aldım. Hatta 3 yıl sonra nereli olduğunu utanarak sorduğumda bana “Ayetlerden sıra gelmedi ki” dedi. Ayetlerin muhabbeti öyle güzel bir şey ki… Bizler de ayetleri muhabbet edelim, konuşalım. Bir toplantıda Kur’an’ımızı açıp, “Hadi bakalım, şu ayet acaba bize ne diyor?” diyelim. Bu çok mu zor? Yok, ille de maldan mülkten, çocuktan, kazançtan, yemekten, ev temizliğinden bahsedeceğiz diye bir şey yok. En azından ayetlerden de bahsedelim. Yavaş yavaş o insanlar da ayetler hakkında bilgilenirler. Yoksa biz ayetlerden hiç bahsetmez, sürekli başka şeylerden bahsedersek ne olur? Davranışlarımız da değişir, Allah’ın istediği şekilde olmaktan uzaklaşırız. Mükafat olarak da karşılık buluruz.
(36-38) Bunlar kendilerine; Rabbinden, göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbinden, Rahmân’dan bir mükâfat, yeterli bir ihsan olarak verilmiştir. Onlar, Ruh’un (Cebrail’in) ve meleklerin saf duracakları gün Allah’a hitap edemeyeceklerdir. Sadece Rahmân’ın izin vereceği ve doğru söyleyecek olan kimseler konuşabilecektir.
Cennete Girenler Neden Mükafat Görüyorlar?
Cennet, derece derecedir ve cennete girenler Rablerinden mükafat görürler. Peki, bu mükafatı neden hak ediyorlar? Çünkü bu insanlar çalıştılar! Hiçbir şey yapmadan öylece durmadılar, seyircilik yapmadılar. İyi işlerde koştular ve çok çalıştılar. Zümer Suresi 74. ayette belirtildiği gibi: “Onlar da dediler ki: Bize verdiği sözde sadık olan ve bizi dilediğimiz yerinde oturacağımız bu cennet yurduna mirasçı kılan Allah’a hamdolsun. İyi amelde bulunanların mükafatı ne güzelmiş!” Bu mükafatı alanlar, hep iyilikte koşan insanlardır.
Ahirette Konuşma Hakkı ve Adalet
Rabbimiz, göklerin ve yerin arasındaki her şeyin Rabbi, Rahman’dır. Onlar (insanlar) söz söylemeye güç yetiremezler. Aklımıza gelen gelmeyen her şeyin Rabbi Allah’tır ve O, her şeye güç yetiren, adaletli olandır. Bu sebeple ahirette, nimetleri müminlere verdi de kendilerine vermedi diye söylemeye ve konuşmaya asla hakları yoktur. En ufak bir şekilde verilen nimet ve cezalara beğenip beğenmeme, küçümseme, aldatmaya çalışma gibi hallere sahip değildirler.
Bu dünyada kendini Allah’ın huzurunda hissetmeyip durmadan boş laf konuşanlar, yalan konuşanlar, ahirette asla konuşamayacaklar. Bu dünyada “Allah’ı konuşturmayan,” yani “Sen gökte otur, orasını idare et ama bizim sahtekarlığımıza, aldatmamıza karışma, şu ayet mi, şu mu?” diyenler, Allah’ın huzurunda başları eğik, pişmanlık içinde çıt bile çıkaramayacaklar. Taha Suresi’nde buyrulduğu gibi: “O gün hiçbir tarafa sapmadan o davetçiye uyarlar. Öyle ki Rahman’ın heybetinden sesler kısılmıştır. Artık bir fısıltıdan başka hiçbir şey işitemezler.”
Hesap Mahkemesi ve Ruhun Anlamı
Hesap mahkemesinde yalnızca doğruyu söyleyeceklerdir. Yalan söylemek dünyada olur, ama Allah’ın karşısında konuşan sadece ve sadece doğruyu söyleyecektir. Ayetlerde dikkatimizi çeken bir nokta var: hesap mahkemesinde ruh tekil, melekler ise çoğul olarak geçiyor. Eğer ruh Cebrail’i temsil etseydi, o da bir melek olduğu için çoğul olurdu. Bu ayette farklı bir şey anlatılıyor olmalı.
Kur’an’ın diğer adı da ruhtur. Nahl Suresi 2. ayette şöyle buyrulur: “Kendi emriyle melekleri, kullarından dilediğine vahiyle, ‘Benden başka ilah olmadığını kullarıma bildirin ve benden sakının’ diye gönderir.” Rabbimiz neyi gönderir? Kur’an’ı gönderir.
İlahi bir mahkemenin olması için zaten ilahi kriterler olmalı, değil mi? Bu yüzden mahkemede ruh (yani ilkeler, yasaklar) olmalı ki kullar yargılansın. Kur’an olmalı ve melekler de buna şahitlik edecektir.
(39)İşte bu, hak olan gündür. Artık dileyen kimse Rabbine ulaştıran bir yol tutar.
“Hak olan gün,” yani kıyamet günü, kaçınılmaz bir gerçektir ve kesinlikle yaşanacaktır. Bu gerçeklerin ışığında hedefimiz ne olmalı? Köşkler, saraylar değil, Allah’ı razı etmek olmalı.
Cennet Nimetleri: Bir Teşvik Aracı
Anlatılan Cennet nimetleri, aslında Allah’ın rızasını kazanmak için verilen birer teşviktir. “Ben bu Cennet nimetlerine kavuşmak istiyorum, onun için iyi bir insanım, onun için iyilikler yapıyorum” yaklaşımından ziyade, bu nimetleri birer ödül olarak görmek gerekir. Tıpkı ilkokul çocuğuna ders çalışması için şeker veya çikolata vermek gibi. Belli bir süre sonra çocuk, ders çalışmanın sadece o ödül şekerden ibaret olmadığını, öğretmenin onu daha çok sevmesi, çevrenin takdiri, gelecekteki rahat bir yaşam gibi başka ödüllerin de olduğunu anlar ve daha çok çalışır. Cennet nimetleri de böyledir.
En Büyük Ödül: Allah’ın Selamı ve Sadakat
Şimdi nimet sıralamasına dikkat edelim. Bu sıralamalara dikkat edersek, en büyük ödülün ne olduğunu da görürüz: “Orada onların istek duyduğu her çeşit meyve vardır. Bütün istekleri yerine getirilir. Onlara çok esirgeyen Rablerinin söylediği bir selam vardır.” En sonunda, en güzeli Rabbimizin selamı var. Rabbimiz bu selamı boşuna vermedi. Neden biliyor musunuz? Çünkü Rabbimizin bu cennetteki insanları sadık insanlardandır, doğrulardandır, Müslümanım sözüne sadık olan insanlardır.
Bunun delili Maide Suresi 119. ayettir: “Allah buyuruyor ki: Bu işte sadıklara sadakatlerinin fayda vereceği gündür. Onlara içinde ebedi kalmak üzere altlarından ırmaklar akan Cennetler var. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş budur.”
Sadıkların Özelliği: Ayetlere Derin Saygı
Bu sadıkların en büyük özelliğini de belirtmek istiyorum. İsra Suresi 107. ayet şöyle der: “De ki: İster inanın ona ister inanmayın. Çünkü bundan önce ilim verilmiş olanlar kendilerine okununca çeneleri üstü secdelere kapanıyorlar.” Yani ayetleri duyduklarında hemen ne yapıyorlar? Secdeye kapanıyorlar! “Başım üstüne Rabbim” diyenler bunlar. Ve derler ki: “Rabbimizi tenzih ederiz. Rabbimizin vaadi mutlaka yerine getirilir.” Ve ne yapıyorlar? Ağlayarak çeneleri üstü kapanıyorlar. O, onların derin saygısını da arttırıyor. Bunlar, ayetleri gördüklerinde, bu cennetteki insanlar ağlayarak yere kapanıyorlar. Ne kadar büyük bir saygı! Hayatımızın içinde bunu uygulamaya çalışmalıyız.
Peki, bizler kaç tane ayette ağladık? Kaç tane ayette bunu yaşadık? Gerçekten kendimizi sorguya çekmemiz gerekiyor.
(40)Şüphesiz biz sizi, kişinin önceden elleriyle yaptıklarına bakacağı ve inkârcının, “Keşke toprak olaydım!” diyeceği günde gerçekleşecek olan yakın bir azaba karşı uyardık.
Hesap gününde insanlar, iki elleriyle yani sundukları, hazırladıklarıyla, güçleri ve imkanlarıyla yüzleşecekler. “El” kavramı burada güç ve imkan anlamındadır.
Ahiretteki Pişmanlıklar ve Kafirin Durumu
Ayetleri tamamen reddedenler ya da ayetleri uygulamayanlar, yani burada bahsedilen “kafirler,” o gün büyük bir pişmanlık yaşayacaklar. “Keşke ben toprak olaydım!” veya “Keşke ölümümle her şey bitmiş olsaydı! Keşke hesabı görmeseydim, toprak halinde bıraksaydım!” diyecekler. Ancak o keşkelerin orada hiçbir faydası olmayacak.
Bizler bu keşkeleri yaşamamak için ne yapacağız? Kendi yaptıklarımıza bakacağız, başkalarının yaptıklarıyla bu kadar çok ilgilenmeyeceğiz. Kendi hatalarımıza odaklanacağız. Bunun için Haşr Suresi 18. ayet bize rehber olacak ve bunu bir alışkanlık haline getirmeliyiz:
“Ey inananlar! Allah’tan korkun ve kişi yarın için ne yapıp gönderdiğine baksın. Allah’tan korkun, çünkü Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”
Görüyorsunuz, değil mi? Ne yapacağız? “Yarınım, ahiretim için ne gönderdim?” deyip o günümüzün muhasebesini muhakkak yapacağız. Sürekli para, harcamalar, yeme içme gibi konularda muhasebe yapıyoruz; biraz da bunlarda muhasebe yapmalıyız: “Bugün ne iyilikler yaptım? Kime yardım ettim? Birilerinin kalbini kırdım mı, kırmadım mı?” Bu ince hesabı muhakkak yapacağız.
Kıyamet Vakti ve Sabır
Rabbimiz Kamer Suresi 1. ayette “Kıyamet vakti yaklaştı” diyor. Her an ölüme, ecelimize yaklaşıyoruz. Öyleyse ne yapacağız? Mearic Suresi 5. ayet bize yol gösteriyor: “O halde sabret, güzel bir sabırla.” Çünkü onlar, yani kötüler, kıyameti ve insanın küçük kıyameti olan ölümü uzak görürler. Rabbimiz ise ne diyor? “Biz ise onu yakın görürüz” diyor.
Bizler de bunu bilerek dünya imtihanlarına sabredeceğiz, dünya imtihanlarından kaçmayacağız. Rabbimizin istediği şekilde o imtihanı geçmeye çalışacağız.
Sevgilerimle…