MÜRSELAT SURESİ(4.BÖLÜM)

(34)O gün  yalanlayanların vay hâline!

Vay haline o gün, gerçekleri yalanlayanların! Onlar ki suç işleyip işleyip yanına kâr kaldığını zannederek cehennem azabını, cehennem haberlerini yalanladılar.

Bakın, Rabbimiz Tegabun Suresi 7. ayetinde ne buyuruyor:

Tegabun Suresi, 7. Ayet: İnkâr edenler, asla diriltilmeyeceklerini zannettiler. De ki: “Hayır, Rabbim hakkı için muhakkak diriltileceksiniz, sonra muhakkak yaptıklarınız size anlatılacaktır ve bu Allah’a göre kolaydır.”

Öyleyse, Allah’a ve Resulüne, indirdiğimiz Nûr’a, yani Kur’an’a iman edin. Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.

Rabbimiz her şeyden haberdarken, neden bu kadar rahat kötülükler yapıyoruz? Yoksa bu ayetlere iman etmiyor muyuz? Yoksa Kur’an’ı yalanlayanlardan mı olduk?

Tüm bu ayetleri yalanlayanlar, cehennemi, yaratılışı, verilen nimetleri ve diğer gerçekleri yalanlayanlar… O gün nasıl olacak halleri?

(35)Bu, konuşamayacakları gündür.

Nutkun Tutulduğu Gün

Taha Suresi 108. ayette de belirtildiği gibi, Rahman’ın heybetinden sesler kesilir. Bu, cehennemliklerin sadece el ve kol gibi organlarının değil, bizzat konuşma yeteneklerinin de kısıtlandığı anlamına gelir. Zira o gün, özür beyan etme veya savunma yapma günü değil, hüküm günüdür. Artık mazeretlerin geçerli olmadığı, gerçeklerin ayan beyan ortaya konulduğu bir gündür.

(36)Onlara izin de verilmez ki, özür dilesinler.

O gün, her şey o kadar açık ve ayan beyan ortada olacaktır ki, kalplerdeki her şey dahi ortaya serilecektir. Özür dilemek, yani mazeret ileri sürmek, Allah’ın merhametini ve yardımını suistimal etme düşüncesine bir karşılıktır. “Ne de olsa Allah’ın merhameti geniş” mantığına bir reddiyedir bu aslında.

Hakikat karşısında nutku tutulacak olanın ne özrü ne de mazereti geçerli olacaktır. Zaten bu özür dünyada olmalıydı. “Ben günde yüz defa Estağfurullah çekiyorum, ben özür diliyorum” demeyin. Eğer arkasında bir hareket, bir icraat, iyilikler yoksa, o çektiğimiz “Estağfurullah”lar özür yerine geçer mi? Geçmez. Bu özür dünyada olmalıydı.

Eğer “Ben Müslüman’ım, işte atlatırım” diyorsan, zalimliğe zalimlik katarak davranıp eşine, çocuğuna, ailene, çevrene kötü davranıyor ve Allah’ı bile aldatırım diye düşünüyorsan, bak Mümin Suresi 52. ayet sana ne diyor: “O gün zalimlere özür dilemeleri hiçbir fayda sağlamaz. Artık lanet de onlarındır, kötü yurt da onlarındır.”

Görüyorsun değil mi? Eğer zalimlik yapıyorsan, çevrendekilere eziyet ediyorsan, o gün özür dilemen sana hiçbir fayda sağlamayacak. Rabbimiz, senin gibi zalime ne diyor? “O gün yalan sayanların vay haline!” Bugün bu ayetlerin bir gün karşılarına geleceğini yalanlayanların vay haline! Mazeretlerle o günü atlatacağını düşünenlerin vay haline!

(37-38)O gün vay yalanlayanların hâline! Bu, hüküm ve ayırma günüdür. Sizi ve öncekileri bir araya toplamışızdır.

İşte bu, yargı ve hüküm günüdür! Rabbimiz, sizi ve önceki insanları bir araya toplar. Bu toplanmayı nasıl yapar? Tabii ki grup grup yapar. Zilzal Suresi 6. ayette buyrulduğu gibi, insanlar bölük bölük kabirlerinden çıkacaklar.

Peki neden grup grup bir toplanma gerçekleşir? Çünkü herkes kendi yaşadığı sosyal çevreyle, yani dünyada muhatap olduklarıyla helalleşecek.

Şimdi düşünün: İyi insanlar ve kötü insanlar ayrıldı. Kötü insanlar bir araya toplandığında ne yaparlar? Genelde hile yaparlar değil mi? Hayırlı şeyler yapmazlar. İşte bu durumda da yine bir hile yapma durumu söz konusu olacak.

(39)Eğer bir tuzağınız varsa, haydi bana tuzak kurun!

Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de hile yapanlara açıkça meydan okuyor. Ayetlerde belirtildiği gibi, dünya hayatında başımız sıkıştığında hileye başvurarak tuzaklar kurmaya eğilimliyiz. Ancak Rabbimiz bu davranışa “yapın hileni” veya “uygulayın bunu” diyerek karşılık veriyor. Peki, neden özellikle hile kelimesi kullanılıyor?

Bu durum, hayatımızda sıkça hileye başvurduğumuzu gösteriyor. Adaleti yanıltmak için yalancı şahitlerle hile yaptık. Ölçüde, tartıda hileye başvurduk. Karı kocayı ayırmak gibi kötü niyetlerle hile kurduk. Çok para kazanmak, işlerimizi yoluna koymak için hileli yollara saptık. Hatta kötü işler yapıp da işin içinden sıyrılmak için hileler yapmadık mı? Maalesef, bu tür hilelere başvurduk.

Tüm bu hileli davranışlar, aslında inancımızın temelini oluşturan dürüstlük ve adaleti yalanlamış oluyor.

(40)O gün vay yalanlayanların hâline!

Ayetlerde de belirtildiği gibi, hileleri yaparak hakikatleri yok sayanların ve umursamayanların vay haline! Burada hep olumsuz örneklerden, yani imanı zayıf olanlardan, hata yapanlardan ve ayetlerin gereğini yaşamlarına uygulamayanlardan bahsettik.

Şimdi ise, hayatına iman mührünü basan, güzel insanlara bakalım. Onların yaşamları, ayetlerin ışığında nasıl şekilleniyor?

(41)Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, gölgeler içinde ve pınar başlarındadırlar.

Muttaki Ne Demek?

Muttaki, Allah’ın koruması altına giren, O’nunla yol bulan, her adımını Allah’a sorarak atan ve tüm hayatını O’nunla yaşayan demektir. Onlar için konu komşu, sanatçı veya atalar değil, sadece Allah ile yaşamak esastır.

Muttakilere Verilen Nimetler

Rabbimiz bu muttakilere cennette serinletici bir gölge ve pınarlar bahşeder. İnsan Suresi’nin 14. ayetinde de belirtildiği gibi, “üzerlerine o cennet gölgeleri sarkmış ve meyveleri emirlerine konmuştur.”

Peki, neden özellikle meyve veriliyor? Rabbimiz meyveleri aslında keyif için verir. Çünkü kimse karnını doyurmak için meyve yemez, özellikle de cennette! Cennetlikler, bu meyveleri keyif, sevinç ve neşe içinde tüketeceklerdir.

(42)Canlarının çektiği meyveler içerisindedirler.

Cennetlikler, canlarının çektiği, iştah ettikleri tüm meyveleri hazır bulacaklar. Peki, bu ne anlama geliyor? Demek ki bu insanlar, dünya hayatında canlarının istediği gibi davranmamışlar. Bu oldukça açık bir gerçek.

Onlar, istediklerini birer ilah edinmemişler. Sabah namazına kalkmak istemeseler bile kalkıp namazlarını kılmışlar. İyilik yapmak istemeseler bile yapmışlar. “Canım istedi yaptım,” ya da “keyfim istedi kötülük yaptım” gibi bir modda takılmamışlar. Aksine, istediklerinin Allah yolunda olması ve Allah’ın istediği şekilde gerçekleşmesi için çabalamışlar.

Bu yüzden, cennette her istediklerini, her iştah ettiklerini bulacaklar. Çünkü onlar, dünyada her isteklerini Allah için erteleyenler olmuşlardır.

(43)“Yapmakta olduğunuz şeylere karşılık afiyetle yiyin için.”

Rabbimiz, cennetteki kullarına “Afiyetle yiyiniz, içiniz!” buyuruyor. Bu ne kadar hoş bir ifade değil mi? Bu ifade, cennetliklerin bu nimetleri kendi davranışları ve salih amelleriyle kazandıklarını gösterir. Rabbimiz onlara minnet yüklemez, “Hiçbir şey yapmadan geldin ama sana bu cenneti veriyorum” demez.

Onlar, dünyada Allah’ı görür gibi kulluk etmişler, Allah’ın kontrolünde olduklarını hiç unutmamışlar ve ne yaparlarsa yapsınlar Allah’a layık bir şekilde yapmaya gayret etmişlerdir. İşte bu yüzden Rabbimiz, “Afiyetle yiyiniz, içiniz! Yapıyor olduğunuz o şeylere karşılık…” buyurur.

Bu insanlar sadece kendi ibadetleriyle yetinmezler; fakirleri afiyetle doyurmuş, iyiliklere koşmuş, çevrelerine faydalı olmuşlardır. Kur’an’dan delillerle bakalım, bu insanlar neler yapmışlar:

Cennetin Tanımı ve Irmakları (Muhammed Suresi, 15. Ayet)

Kötülükten sakınanlara vaat edilen cennetin durumu şöyledir:

Bozulmayan, temiz sudan ırmaklar

Tadı değişmeyen sütten ırmaklar

İçenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar

Süzme baldan ırmaklar

Her çeşit meyve ve rablerinden bir bağışlanma

Bunlar, kötülükten sakınanlar içindir. Kötülükten sakınmak, özellikle de birileri size kötülük yaparken sabretmek gerçekten zordur. Ancak Rabbimiz, kötülüğe kötülükle karşılık vermememizi istiyor. Eğer sabredebilir ve Rabbimizin rızasını öncelerseniz, ödülünüz cennet olacaktır.

Muttakilerin Davranışları (Âl-i İmran Suresi, 133-134. Ayetler)

Bu insanlar, Rabbinden bir bağışlanmaya ve göklerin ve yerin genişliği kadar olan bir cennete koşuşurlar. Bu cennet, muttakiler için hazırlanmıştır. Onlar şunları yaparlar:

Bollukta ve darlıkta infak ederler: Paraları olmasa bile, dar durumda olsalar dahi yardım yapmaktan geri durmazlar.

Kızdıklarında öfkelerini yutarlar: Rabbimiz kızmaz demiyor, ama dışarıya yansıtmamalarını, yutkunmalarını istiyor. Onlar, Rabbi razı olsun diye bunu yaparlar.

İnsanların kusurlarını affederler: Ne kadar güzel insanlar! Allah da iyilik yapanları sever.

Suç işledikleri zaman hemen tövbe ederler: Hiç beklemeden Rablerine yönelirler.

Bu insanlar, Necm Suresi 39. Ayet’i çok iyi bilirler: “Şüphesiz ki insan için kendi çalıştığından başkası yoktur.” Çevresindekilerin çalışıp çalışmaması, yapıp yapmaması onları etkilemez. Kendileri iyiliklerde çalışırlar, çünkü bilirler ki ne yaparlarsa Allah’ın yanında onu bulacaklardır.

Bu durumu Âl-i İmran Suresi 30. Ayet’le ilişkilendiririz: “Her nefis ne hayır işlemiş ve ne kötülük yapmış ise önüne konmuş bulacağı gün, ister ki onlarla arasında uzak bir mesafe bulunsaydı. Yine Allah sizi kendisinden sakındırır ve Allah kullarına çok şefkatlidir.” Gördüğünüz gibi, bu kişi yaptığı hayırları ve iyilikleri Allah’ın yanına göndermiştir.

Cennet Meyvelerinin Tadı (Bakara Suresi, 25. Ayet)

Cennetlikler, cennet meyvelerinden tattıklarında ilginç bir cümle kullanırlar (Bakara Suresi, 25. Ayet): “İman edip salih ameller işleyenlere ise müjde ver: Onlar için altından ırmaklar akan cennetler var. Onlardan herhangi bir meyvesinden rızık olarak verilince, her defasında ‘Bu bizim daha önce rızıklandırıldığımız şey!’ diyecekler. Onlara bu şekilde benzer olarak sunulacaktır.”

Bu meyvelerden aldıkları tat ve haz nedir? Bu insanlar, hayır yapmışlar, haz almışlar; yardım etmişler, tad almışlar; namaz, oruç, Hac gibi ibadetleri yapmaktan mutlu olmuşlardır. Bu mutlulukları, dünyadaki yaptıkları salih amellerin bir meyvesi olarak karşılarına çıkar ve onlara mutluluk verir.

Bilirsiniz, birisine iyilik yaptığınızda farklı bir tat, farklı bir huzur, farklı bir haz hissederiz. Birilerinin işini çözdüğümüzde, bir güzellik yaptığımızda bu duyguyu yaşarız. İşte cennetteki meyvelerin tadı da öyle bir tattır.

(44)Şüphesiz biz iyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız.

“Ceza” kelimesi, Cehennem ayetleri içinde geçtiğinde genellikle olumsuz bir anlam taşır ve gerçekten bir cezayı ifade eder. Ancak, Cennet nimetleri bağlamında kullanıldığında, bu kelime mükafat veya ödül olarak karşımıza çıkar. Bir kelimenin anlamını doğru anlamak için, ayetlerin bağlamına ve çevresine dikkatlice bakmak önemlidir. 

İhsan ve Muhsin Kavramları

İhsan, birine fayda sağlama niyetiyle yapılan tüm güzel davranışları ifade eder. Yaptığı işi en iyi biçimde yapan ve bunu bir ahlak haline getiren kişiye ise muhsin denir. Bir kişi tek bir güzel davranış yaptığında ona “muhsin” denilmez; ancak bu davranışı sürekli hale getirmişse, o zaman “muhsin” unvanını alır. Peki, bu iyiliğin karşılığı veya mükafatı nedir?

İyiliğin Karşılığı: Nahl Suresi 97. Ayet:

“Erkekten veya dişiden her kim mümin olarak iyi bir amel işlerse, muhakkak ona hoş bir hayat yaşatacağız ve yapmakta oldukları amellerin daha güzeliyle mukafatlarını muhakkak vereceğiz.”

Bu ayet, dünyada yapılan bir güzelliğin, Rab’bimiz tarafından daha güzeliyle ve daha iyisiyle karşılık bulacağını açıkça belirtmektedir. Yapılan iyilikler karşılıksız kalmayacak ve ödüllerle taçlandırılacaktır.

(45)O gün vay yalanlayanların hâline!

Cennet nimetlerine ulaşmak için çaba göstermek ve salih amellerde bulunmak şarttır. İyilik yapanlarla alay edenlerin ve bu gerçekleri yalanlayanların vay haline!

Karşılıksız İyilik ve Mükafatı

Rabbimiz, yapılan iyiliği bir kazanç kapısı olarak gören ve karşılık bekleyenleri Müddessir Suresi 6. ayetinde şöyle uyarır: “Yaptığın iyiliği çok görüp başa kakma!” Bu, iyiliğin yalnızca Allah rızası için yapılması gerektiğini vurgular.

İyiliği “saflık” veya “enayilik” zannederek boşa gittiğini düşünenlere ise Fussilet Suresi 8. ayetindeşöyle müjde verilir: “Şüphesiz iman edip iyi işlerde bulunanlar için tükenmez bir mükafat vardır.”

Hakikatleri Yalanlayanların Durumu

Ancak, iyilik edenleri ve Cennet nimetlerini yalanlayanlar bu ayetleri görmezden gelirler. Bu kişiler, sadece kendi isteklerine göre yaşar, yalnızca kendilerini düşünürler. Tüm dertleri yeme, içme, mal mülk edinme ve zevklerini artırmanın yollarını bulmaktır. Çevrelerinde bir fakir, bir ihtiyaç sahibi ya da dertli biri olsa bile, bu durum asla umurlarında olmaz. Sadece kendi çıkarlarını gözettikleri için de hakikatleri yalanlayanlardan olurlar.

(46)Ey inkâr edenler! (Dünyada) yiyin ve birazcık yararlanın! Şüphesiz sizler suçlularsınız.

Bu kişi, dünyadaki rahatlığını yanlış anladı. Parası vardı, evi kirada değildi, hastalığı yoktu ve çok az imtihan yaşıyordu. Keyif içinde bir hayat sürüyordu ama Bakara Suresi 125. Ayetini tamamen unuttu.

Bakara Suresi 126. Ayetinde Hz. İbrahim’in duasını görüyoruz: “Rabbim, burayı güvenli bir şehir yap ve halkından Allah’a ve ahiret gününe inananları çeşitli ürünlerle rızıklandır.”

Rabbimiz şöyle buyurdu: “İnkar edenleri de kısa bir süre rızıklandırır, sonra onları cehennem azabına sürerim; o ne kötü bir dönüş yeridir!” Rabbimiz herkesi rızıklandırır.

Rahatlık ve İyilik Yapma İmtihanı

Kalkıp namazını kılabiliyor musun? İyiliklere koşabiliyor musun? Azıcık rahatını bozabiliyor musun? Bütün bunlar birer imtihan. Dünyada bize verilen tüm nimetlere aldanmayalım.

Suçlulara Yönelik Uyarı

“Yiyin, için ve faydalanın. Şüphesiz siz suçlularsınız.” (Bu, kafirlere yöneliktir.) Burada “Siz suçlularsınız” deniliyor. Günah işleyenlere, Allah yolundan çıkanlara, başkalarının hakkına giren ve bunu kar olarak görenlere, rahatça kul hakkı yiyenlere, insanları ağlatan ve üzenlere, hatta “muhsinin” (iyilik yapanların) yaptığı iyiliklere bile enayilik gözüyle bakıp “Enayilik yapıyor ya!” diyenlere…

Allah’ın Mesajı: “Az Daha Oyalan Bakalım”

Rabbimiz diyor ki: “Az daha oyalan bakalım.” Bu mantığa verilebilecek en iyi cevabı Rabbimiz veriyor.

(47)O gün yalanlayanların vay hâline!

Rabbimiz şöyle buyurdu: “Vay haline o yalanlayanların!”

İşte bu suçlular, bu günahkarlar ne yaptı? Rabbimiz “Rüku edin” dediğinde etti mi bakalım?

(48)Onlara, “Rükû edin (namaz kılın)” dendiği zaman rükû etmezler.

Buradaki rüku kelimesi, namazdaki rüku anlamında değildir. Zaten önceki ve sonraki ayetlere baktığımızda bunu fark ederiz. Burada namazdan bahsedilmiyor. İnsanın hakkını yiyen, suçlu bir tipten bahsediliyor. Bu insanın zaten rüku ile, secde ile, namaz ile ne alakası olacak ki? Bu kişinin iman etmekle ilgili zaten bir problemi var.

İman problemi olan insana “Hadi gel namaz kılalım, hadi namaz kıl” der misin? Demezsin. Ne dersin? “Gel önce Allah’a nasıl layıkıyla iman edilir onu öğrenelim” dersin. Buradaki rüku, Allah’ın emir ve yasaklarını kabul etmek, boyun bükmektir. Zaten namazda da rükuya vardığımızda bunu demek istemiyor muyuz? Bunu demiyor muyuz? Bunun sembolü değil mi bu? “Allah’ın emirlerine rüku et, Allah’ı dinle, Allah’ın sözleri olan ayetleri uygulamaya başla, Allah’a kafa tutma!” denildiğinde, ayetlere hiç yanaşmayan, ayetlere hiç de razı olmayan insan, ayetleri duyduğunda genelde ne der? Bu kelimeyi çok duymuşsunuzdur.

Furkan Suresi 60. Ayet bununla beraber şöyle der: “Onlara ‘Rahman’a secde edin!’ denildiği vakit, ‘Rahman da neymiş! Bize emrediyorsa diye secde mi ederiz?’ dediler ve daha fazla vahşiliklerini arttırdılar.” “Rahman da neymiş!” diyor, “Allah da neymiş!” diyor. Ya şunu yapma diyorsun, dedikoduyu yapma, şu kötülüğü yapma, iftira yapma diyorsun. O da diyor ki: “Yaparım, ne varmış? Sen diyorsun diye mi yapmayacağım?” “E ayet var” diyorsun, “Yok!” diyor.

İşte Allah’ın emirlerine kafa tutan insan, rüku etmeyen insan… Rabbimiz, emirlere uymayan, Allah’ın emirlerine rüku etmeyen, eğilmeyen insana ne diyor?

(49)O gün vay yalanlayanların hâline!

Buraya kadar anlatılanlarda gördük ki Rabbimiz, yemin üstüne yeminle söze başlayarak şunu emretti: “Kullarım, aklınızı başınıza alın! Beni iyice dinleyin! Size karşı merhametli olan Ben, sizi uyarıyorum. Bir gün mutlaka ölecek ve yeniden diriltileceksiniz!”

İşte bunun birkaç görüntüsü: dağlar, sema, yer, ay, yıldızlar, peygamberler… Hepiniz, randevulaşmış ve kararlaştırılmış bir gün için toplanacaksınız. Ben size o günün özelliklerini tek tek anlattım. O gün helak olacakları ve kurtuluşa erecekleri tek tek anlattım.

Peki şimdi söyleyin bana, Rabbimiz diyor ki: “Artık bundan sonra hangi söze iman edecekler?”

(50)Onlar artık ondan (Kur’an’dan) sonra hangi söze inanacaklar?

Bizler de ayetleri öğrenirken tamamen o filmin karesinin içinde olmalı, duygularımızı katmalı, yüz ifadelerimiz tamamen o anlama uygun olmalı ve sesimiz de ona göre çıkmalı. Elimizden geldiği kadar bunu yaparsak, Kur’an’ı anlamamız daha kolay olur.

“Hadis” kelimesi söz demektir. Peygamber Efendimizin sözlerine hadis diyorduk, buradan aklımıza gelebilir. “Ba’de” ise sonra demektir, yani “bütün bunlardan sonra”, bütün bu ayetlerden, bütün sözlerden, Rabbimizin sözlerinden sonra… “Bundan sonra artık hangi söze iman edecekler?” Hangi söze inanacaklar?

Rabbimiz bu ayetle elimizi kolumuzu bağladı, “Hangi söze inanacaksın?” dedi. Peki, bunca ayetten sonra Allah’ın kitabı Kur’an’ı ve Peygamberi yalan sayarak inanmayanlar bundan sonra hangi söze inanırlar? Hangi söz bunlara tesir eder ki?

Eğer imanımız için ayetler yetmiyorsa, daha ne arıyoruz? Daha ne bekliyoruz? Niye kendimizi değiştirmiyoruz? Bütün bu ayetlerden sonra hangi söze inanacağız Allah aşkına? Ne istiyoruz? Ne bekliyoruz bu iyiliklere koşmak için? “Müslümanım” sözünün hakkını vermek için ne bekliyoruz, değil mi? Rabbimiz diyor ya, “Bundan sonra hangi söze inanacaklar?” Bunu diyerek Rabbimiz sureye son veriyor.

Yalanlamaya Karşı Doğruluk ve Uygulama

Mürselat Suresi’nde on defa “Yalanlayanların vay haline!” diyor Rabbimiz. Yalanlama her zaman olacak demek ki. Yalanlayanlara en doğru cevap nedir biliyor musunuz? Doğruluktur, doğru ve güzel örnek insan olmaktır. Ufak bir damla sürekli olursa ne yapar, betonu bile deler değil mi? 23 yıllık ayetlerin doğruluk damlaları nasıl ki betona dönmüş kalpleri deldi, bizler de doğru dürüst insanlar olalım ki çevremizdekilerin de taş kalplerini ayetler yumuşatsın.

Anlatmaktan vazgeçmeyelim arkadaşlar, öğrenmekten vazgeçmeyelim. Kur’an’ı okuduktan sonra sayfayı kapatıp sadece “Sadakallahül Azim” (Allah doğruyu söyledi) diyenlerden değil, Allah’ın bu söyledikleri ayetleri de hayatımıza uygulayanlar olalım. Allah’ın bütün bu ayetleri karşısında sadece bilmek değil, bu sureyi hayata uygulayanlar olalım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir