(14)Hüküm ve ayırım gününü sen ne bileceksin.
Ayırma günü nedir? Sana ne bildirdi? Bu sorunun cevabı için bir alttaki ayete bakalım.
(15)O gün vay yalanlayanların hâline!
Mürselat Suresi’nde Rabbimizin, Ayırma Günü’nü (Hesap Günü’nü) yalanlayanlara yaptığı on tekrarın vurgulanması ve her birinin farklı bir yalana işaret etmesi dikkat çekicidir. Bu tekrarlar, Rahman Suresi’ndeki “Şimdi Rabbimizin hangi nimetine yalan dersiniz?” ayetindeki tekrarlara benzer şekilde, konunun ciddiyetini ve önemini belirtir. Kur’an’daki her tekrarın aslında farklı bir bağlama oturduğu ve birebir aynısı olmadığı belirtiliyor.
Hesap Günü’nü Yalanlamanın İnsandaki Etkileri
Bir insan, hesap vereceğine inanmazsa, suç işlemeye daha yatkın olur ve hesap veremeyeceği bir hayat tarzı benimser. Bu durum, nihayetinde cehenneme giden bir yola sürüklenmeye neden olabilir. Öğretmenin tepki vermeyeceğini düşünen bir öğrencinin ödevlerini yapmaması, sınıfta yaramazlık yapması gibi, hesap gününü yalanlayan bir kul da günahlara ve suçlara kolayca meyleder.
Yalan Türleri
Yalanlar temelde ikiye ayrılabilir:
Hayatı ilgilendirmeyen, basit yalanlar: Bunlar, insanın gafletinden, dikkatsizliğinden veya unutkanlığından kaynaklanan, önemsiz ve kimsenin hayatını etkilemeyen yalanlardır. Örneğin, “maviye siyah demek” ya da “sabah 6’da kalkıp 5’te kalktım” demek gibi.
Hayatı ilgilendiren yalanlar: Bu yalanlar, insanların hayatlarını doğrudan etkileyen ciddi yalanlardır. Örneğin:
Mavi bir arabayı siyaha boyayıp orijinal rengi diye satmak, karşı tarafın hayatını olumsuz etkiler.
“Asla aldatmam” deyip eşini aldatmak, eşinin hayatını değiştirir.
“Hak yemem” deyip işçilerin hakkını vermemek, işçilerin hayatını zorlaştırır.
Borçlanıp ödememek, borç verilen kişinin hayatını etkiler.
Bu tür yalanlardan uzak durmak, hesap gününü unutmamak ve hayatımızı hesap gününü yalanlayan davranışlara dönüştürmemek önemlidir.
En Sinsi Yalan: Allah ve Peygamber’e Karşı Gelmek
Bir de en sinsi yalan vardır ki, bu, kişinin söylediği konuda Allah ve Peygamber’in sözüne zıt düşmesidir. Böyle bir yalan, insanı cehenneme götürür. Kur’an’da bu tür yalanlara örnek olarak şunlar verilir:
En’am Suresi 29. ayet: “Yine dönüp ‘Hayat ancak dünya hayatımızdan ibaret, biz bir daha diriltilecek değiliz’ diyecekler.”
Duhan Suresi 35. ayet: “İlk ölümümüzden ilerisi yok ve biz yeniden diriltilip kaldırılacak değiliz’ diyenler.”
Bu tür ifadelerden uzak durmak gerekir. Allah’ın emirlerine rağmen yaşlılıkta namaz kılmayı ertelemek, gençliğin yaşanması gerektiğini söylemek, kadın-erkek eşitliğini miras payında erkeğin hakkı gibi görmek ya da okul bitene kadar açılmayı reddetmek gibi düşünceler, cehenneme götüren yalanlar olarak nitelendirilir.
Helak olmuş milletlerin özelliklerine bakıldığında, onların da Allah’ın sözünün üstüne söz geçirmeye ve Allah’ın önüne geçmeye çalıştıkları görülür. Bu sonu istemiyorsak, Allah’ın ve Peygamberimizin sözüne karşı gelmemeliyiz.
(16)Biz öncekileri helâk etmedik mi?
Helak Edilen Kavimler ve İbretler
Kur’an-ı Kerim’de Ad Kavmi, Semud Kavmi ve Lut Kavmi gibi helak edilen toplulukların kıssaları anlatılır. Rabbimiz, bu kıssaları biz kullarının ibret alması için sunmuştur. Yusuf Suresi’nin 111. ayetinde de belirtildiği gibi, “Muhakkak ki onların kıssalarında akıl sahipleri için bir ibret vardır.”
Peki, bu ibret nedir? Şudur ki: Sizden önce sizden daha güçlü insanlar yaşayıp ölmediler mi? Malları ve mülkleri bu dünyada kalmadı mı? Onlar helak olmadılar mı? Rabbimiz, onları helak ettiği gibi, şu anda onların yolundan gidenleri de helak edeceğini bildirir.
En’am Suresi 47. ayette şöyle buyrulur: “De ki: Söyler misiniz bana, size Allah’ın azabı ansızın veya açıkça gelirse, zalimler topluluğundan başkası mı helak olur?”
Bu ayet de açıkça gösteriyor ki, helak sözü sadece ve sadece zalimler için geçerlidir. Ölmek işi herkes için geçerli olsa da, helak olmak yalnızca zalimlerin başına gelen bir sondur. Musa Peygamber, İbrahim Peygamber, Hz. Muhammed (s.a.v.) gibi peygamberler vefat etmişlerdir, ancak asla helak olmamışlardır.
Kur’an bize açıkça anlatır ki, Allah’ın istediği biçimde yaşayıp, ömrünü O’nun istikameti üzere tamamlanyanlar kurtulmuştur. Geri kalanlar ise helak olmuştur. Bunu bilerek yaşayalım: Helak olanlardan mı olmak istiyoruz, yoksa kurtulanlardan mı?
(17)Sonra arkadan gelenleri de onların peşine takacağız.
Eğer geçmişte helak edilmiş milletlerin yaşadıklarından ders almazsak, daha sonra gelen zalimleri de aynı helak olanların kervanına katabiliriz. Herkesin gittiği bir yol, herkesin bir imamı ve örnek aldığı biri vardır, öyle değil mi?
Bakın, öldükten sonra nasıl çağrılacağız? İsra Suresi 71. ayet şöyle buyurur: “Günün birinde her sınıf insanları imamlarıyla (önderleriyle) çağıracağız.” Bu ayet, insanların örnek aldıkları kişilerle birlikte çağrılacağını gösterir.
Ancak bazı imamlar ve yol göstericiler o kadar kötüdür ki… Kasas Suresi 41. ayet bu durumu şöyle açıklar: “Onları ateşe çağıran öncüler kıldık.” Peki, bu kişiler ateşe nasıl çağırır? Kur’an ve Peygamber dışındaki kaynaklara çağırarak yaparlar bunu.
Kimin Peşinden Gittiğimize Dikkat Edelim
Kimlerin peşinden gittiğimize lütfen dikkat edelim. Rabbimizin örnek almamızı istediği kişiyi örnek alalım. Ahzab Suresi 21. ayet bu konuda bize yol gösterir: “Yemin olsun ki Resulullah’ta sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnek vardır.” Rabbimiz Peygamberi örnek almamızı ister.
Peygamberimizi Örnek Alıyor Muyuz?
Peki, biz gerçekten Peygamberimizi örnek alıyor muyuz? Hayatını ne kadar biliyoruz, ne kadar tanıdık? Bir olay karşısında nasıl davrandığını biliyor muyuz? Eğer biliyor ve hayatımıza uyguluyorsak, işte bu gerçekten güzel bir örneklik almadır.
18)Biz suçlulara işte böyle yaparız.
“Önceki helak olan kavimlerin peşine takarız” ifadesiyle kastedilenler sadece kafirler veya inançsızlar değildir. Rabbimiz, bu hesap gününe inanmayan ve sürekli kötülük halinde yaşayanlara işaret etmektedir. Yani, önemli olan kişinin inanç beyanı değil, yaşam tarzı ve ahiret inancına göre amelleridir.
(19)O gün vay yalanlayanların hâline!
İşte bu uyarılar karşısında yalana sarılanların vay haline! Buradaki “yalanlama”, sadece sözle inkar etmek değil, aynı zamanda önemsememe anlamına da gelir. Hesap gününü umursamayan, sürekli günah işleyen, atalarının ya da geçmiş kavimlerin helak olduğunu bilmesine rağmen onların düştüğü hatalara düşen kişiler, aslında bu hataları işledikçe ahireti ve hesabı yalanlamış olurlar.
Rabbimizden Düşündüren Bir Soru
Rabbimiz, bütün bu ayetleri yalan sayanları, bir soru ile düşünmeye davet ediyor. Önce Rabbimiz görünmeyen bir şeyden bahsetti; ahiret, hesap, kitap gibi göremediğimiz gerçeklerden. Şimdi ise görünür olandan bahsedecek ve bizi düşündüren bir soru soracak.
(20)Biz sizi bayağı bir sudan (meniden) yaratmadık mı?
“Sizi değersiz bir sudan yaratmadık mı, adi bir sudan yaratmadık mı?” Bu, tekrar dirilmeyi inkar eden herkese Rabbimizin sunduğu mantıksal yürütmedir. O laf kalabalığı yapanlara aslında bu ayet cevaptır. Bu ayet karşısında düşünmeliler: Yüz yıl önce çevremizdeki insanlardan hiçbiri yoktu. Ne oldu? Yokluktan bir varlığa çıktı, değersiz, adi bir sudan meydana gelmedi mi? Geldi, hepimiz meydana geldik.
Bunu bir kere yapan Allah’ın tekrar diriltmeye gücü yetmez mi? Yeter, Rabbimiz buna kadirdir. Hiçbir şekilde inanmasa bile bir insanın dirilme ihtimalini düşünmesi lazım. Bunu önce yapanın tekrar da yapabileceğini demesi lazım.
Olasılık derslerinde gördüğünüz gibi, bir şeyi bir kere gerçekleştiren bir gücün aynı şeyi tekrar yapma olasılığı oldukça yüksektir. Sizce bir kere dirilten Allah’ın tekrar diriltme olasılığı nedir? Tekrar dirilme olasılığı çok büyük değil mi? Çünkü Rabbimiz bunu önce de yaptı, önce de diriltti bizi.
(21-23) Sonra onu belli bir süreye kadar sağlam bir yerde (ana rahminde) tuttuk.
Sonra da ona ölçülü bir biçim verdik. Biz ne güzel biçim verenleriz!
Rabbimiz her şeyi bir kaderle ve bir ölçüyle yarattı. Kamer Suresi 49. ayet bu gerçeği şöyle ifade eder: “Haberiniz olsun ki biz her şeyi bir kaderle yaratmışızdır, bir ölçüyle yaratmışızdır.”
Peki, bu ölçü nasıl bir ölçü? İyi bir ölçü mü, kötü bir ölçü mü? Tin Suresi 4. ayet bu soruyu açıklığa kavuşturur: “Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.” O ölçü, en güzel ölçüdür arkadaşlar. Rabbimiz insanı en güzel biçimde yarattı. Bazı insanların düşündüğü gibi, “Allah yarattı yarattı, sonra yordu, seni yarattı” gibi bir durum söz konusu değildir. Allah her insanı en güzel biçimde yarattı ve buna da ne güzel güç yetirendir.
(24)O gün vay yalanlayanların hâline!
Yaratılış nimetini beğenmeyerek yalanlayanlar, yoktan var edildiğini bilmelerine rağmen bunun tekrar olmasına ihtimal vermeyerek yalanlayanların vay haline! “Allah yaratır ama diriltmez” diye düşünüp davrananlar, siz bunu yok sayınca, bu dirilmeyi yok sayınca olmaz mı sanıyorsunuz? Yok sayınca olmuyor mu yani?
Bakın, yeriniz neresi olacak? Furkan Suresi 11. ayet bu durumu açıkça belirtir: “Fakat onlar kıyameti yalanladılar. Biz ise o kıyameti yalanlayanlara alevli, çılgın bir ateş hazırladık.”
Yalanlayanlardan olmamaya çalışalım. Elimizden geldiği kadar Kur’an’ın emirlerine uymaya çalışalım.
(25-26) Biz yeryüzünü dirileri de ölüleri de toplayan (bir yurt) yapmadık mı?
Yeryüzünün maddi yapısına baktığımızda, ölümle canlılık aslında bir aradadır, değil mi? Şöyle bir bakıyoruz; ölüler ve dirilenler var, yeniden doğanlar, dünyaya gelenler var. Bir ağacın dibine bile baksak, ölü yaprak varken, dalında ise canlı yaprak vardır. Vücudumuzda da öyle; ölü ve diri hücreler bir arada yaşıyor mu? Yaşıyor. Aslında yeryüzündeki her şeyde ölümü ve dirilişi görebiliyoruz.
Şimdi bu ayeti maddi olarak anladığımız gibi, manevi olarak da anlayabiliriz. Kur’an diliyle “ölü” nedir? Kur’an’da bahsedilen ölü, arkadaşlar, birçok ayette bunu görüyoruz; ayetlerle verilmeyen insan demektir.
Körle Gören Bir Değildir: Ölüler ve Diriler
Rabbimiz şimdi bizi anlamamız için çok basit örnekler verecek. Fatır Suresi 19-22. ayetler şöyle buyurur: “Körle gören bir değildir. Karanlıkla aydınlık da eşit olmaz. Gölgeyle sıcak da eşit olmaz. Dirilerle ölüler de bir değildir. Şüphesiz Allah dilediğini işittirir. Sen ise kabirdekilere işittiremezsin.”
Neden kabirdekilere işittiremezsin Rabbim? Neden bunu yapamayız biz? Çünkü kabirdeki insan ölüdür, değil mi? Ölü olan insan ayetleri işitir mi? İşitmez. Allah inanmayanları işte böyle ölü diye gösteriyor.
(27-28)Orada sabit yüce dağlar yaratmadık mı, size tatlı bir su içirmedik mi?O gün vay yalanlayanların hâline!
Vay haline, tüm bu nimetlere karşı yalana sarılanların! Bütün bu yaratılışlar ne için Allah aşkına, ne için?
Rabbimiz göz zevkimiz için mi yarattı, keyfimiz için mi? Dağlardan, sulardan sağladığımız üzümü şarap yapmak, içki yapmak için mi? Niçin yarattı Rabbimiz? Yoksa Allah’a kulluk etmemiz için mi yarattı?
Alak Suresi 1. ayette Rabbimiz ne demişti? “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” demişti. Rabbimiz, bütün yaratılan varlıkları Allah’ın adıyla okumamız için yarattı. Bu nimetlere baktıkça, baktıkça Allah’ı bir bardak su aldığımızda hatırlayabiliyor muyuz? Allah’ın adıyla okuyabiliyor muyuz? Bu ayet bizi derinden düşündürmelidir.
(29)Onlara şöyle denecek: “Yalanlamakta olduğunuz şeye (cehennem azabına) gidin.”
Buradaki insanlar, Hesap Günü’nü yalanlıyorlardı. Peki neyle yalanlıyorlardı? Nimetlerle yalanlıyorlardı. Nimetleri Allah’tan bilmeyerek, Allah yolunda kullanmayarak yalanlıyorlardı. O yalanladıkları nimetlerin sahibine doğru gidin, ilerleyin!
Zamana Karşı Koymak Mümkün mü?
Peki neyle ilerliyoruz? Her geçen saniye ile ilerliyoruz. İstesek de istemesek de her geçen saniye bizi ölüme doğru ilerletiyor. Kalbimiz adeta bir geri sayım sayacı gibi, belli bir süreden geriye doğru sayıyor. Peki bu gidişi engelleyebilir miyiz?
Bu gidişi engellemek için ne yapabiliriz diye soracak olursanız, Rahman Suresi 33. ayet bize şöyle sesleniyor:
“Ey cin ve insan cemaati! Gücünüz yeterse geçin gidin yeryüzünün ve gökyüzünün katmanlarından! Geçemezsiniz, ancak bir ferman (izin) ile geçebilirsiniz.”
Ne kadar güzel bir ayet değil mi? “Geçemezsiniz, ancak bir ferman ile!” Rabbimizden bir ferman (izin) olmazsa, bizim ahirete gidişimiz, hesap vermemiz, hiçbir şey engellenemez. Kimse engelleyemez. Muhakkak bir ferman olması gerekiyor.
(30-31) “Üç kola ayrılmış gölgeye gidin ki, o ne gölgelendirir ne de alevden korur.”
Bir insan hesap gününü yalanlarsa ne olur? Suç işleme potansiyeli olan bir hayat yaşar ve mücrim, yani günahkar hale gelir. Günahkar insan, verilen nimetlerin sahibi olan Allah’ı görür mü? Görmez. İşte Rabbimiz, bu üç karanlık içerisinden ölüme doğru ilerleyin diyor. Bu gölgelerin neden olumsuz manada olduğunu, bir alttaki ayette cehennemin ayetlerini gördüğümüzde anlıyoruz.
Cehennemdeki Gölge Anlayışı
Ebu Leheb’i biliyoruz değil mi? Alev sahibi, Ateş sahibi demek. Ebu Leheb, alev babası, ateş babası manasında. Şimdi oradaki gölgenin faydası var mıymış? Görüyoruz ki gölgelendirici değildir, hiçbir fayda vermez, alevden hiçbir şeyi salmaz. Normalde gölge ifadesi cennetlikler için olumlu manada kullanılır, öyle değil mi? Ama buradaki gölge, insanı ferahlatmayan, hatta ateşten bile korumayan bir gölge.
Bu ifadeler, hesap gününün ve cehennemin gerçekliğini ne kadar da çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor, öyle değil mi?
(32)Şüphesiz cehennem, her biri saray büyüklüğünde kıvılcımlar saçar.
Rabbimiz bizi dünyada uyarmıştı, Bakara Suresi 24. ayet ile böyle yerlere girmememiz, bu cezayı hak etmememiz için bizi uyarmıştı. Ayette şöyle buyrulur:
“O halde, yakıtı insanlarla taşlar olan o ateşten sakının; o kafirler için hazırlandı.”
Rabbimiz, biz inananların Kur’an’ı okumaya, hayata uygulamaya, yalanlayarak her şeyi, Allah’ın ayetlerini yalanlayarak kafirler için hazırlanan ateşe girmemizi istemiyordu. Yoksa bu ayeti görmek istemiyor muyuz? Bu ayeti duymak istemiyor muyuz?
(33)Bunlar sanki birer kızıl devedir.
Ayetler hangi coğrafyaya iniyorsa, o coğrafyadaki toplumun özelliklerini ve onların bildiği nesneleri kullanarak mesajı daha iyi anlatır. O dönemde en büyük ve en çok bilinen varlık neydi? Deve. Bu yüzden Rabbimiz, kıvılcımları saray gibi, Develer kadar büyük olan bir cehennemden bahsediyor. Neden bu kadar büyük?
Cehennemin Büyüklüğü ve Azabın Şiddeti
Nisa Suresi 56. ayet bunu açıklar:
“Şüphesiz ayetlerimizi tanımayan kafirler muhakkak ki biz onları yarın bir ateşe yaslayacağız. Derileri piştikçe, azabı duysunlar diye kendilerine başka deriler vereceğiz.”
Görüyorsunuz değil mi? Rabbimiz, azabı tamamen duyabilmeleri için bunu yapacak. Cehennem çok büyük, azabı çok fazla. Derimiz piştikçe dökülecek, piştikçe dökülecek, sonra tekrar derilerimiz çıkacak. Orada ölüm var mı? Hayır, ölüm yok.
Peki bunların suçu ne? Ayet açıkça belirtiyor: “Ayetlerimizi tanımayan kafirler.” Başka söze gerek yok zaten. “Ben Müslümanım, cennete giderim, benim cehennemle ne işim var?” diyen insanlar bu ayeti dikkate bile almaz, şu kısmı zaten bir türlü görmez: “Ayet tanımayan kafirler.”